five

1.7K 152 82
                                    

lütfen yıldıza basın ve yorum yapmayı unutmayın. iyi okumalar 🖤

Savcı Fırat hiç olmadığı kadar keyifli hissediyordu. Üstündeki yorgunluk bitip gitmiş gibiydi. Şu hayatta en keyif aldığı anlar, dava dosyalarıyla işi başarılı bir şekilde bittiğinde, yorgun zihnini ve vücudunu dinlendirmekti. Bunu da genellikle kitap okuma eşliğinde sade kahvesiyle yapardı. Sonuca yaklaşmış olmak tatmin etmezdi, keyif vermezdi.

Oysa Yesarileri çözmeye çalıştığı şu dosyada, Barış Yesari'yi içeri almasının bile getirdiği bir keyif vardı. Üstelik bu keyif o kadar farklıydı ki; çoğu bitirdiği dava dosyalarında rastlayamamıştı. Ayrı bir zevk, apayrı bir keyifti.

Kendisiyle açık konuşmak istedi. Rutin giden bir savcılık hayatı vardı. Şaibeli davalar eskisi kadar çok gelmiyordu eline. Şimdi böylesine bir davayla karşılaşmak Fırat'ı tetikliyordu. Öte yandan bir etken daha vardı: Barış Yesari. Farklıydı. Savcı Fırat'ın içindeki o baskın tarafı ortaya çıkarıyordu.

Yanılmazdı, yenilmezdi, hırslıydı. Bunların ötesine gizlediği karanlık duygular, Barış Yesari'yleyken ortaya çıkıyordu. Nasıl bir ilişki vardı aralarında, çözemiyordu. Hukuksal boyutun dışındaydı, ötesinde. Bir av - avcı ilişkisi gibi. Fırat, kesinlikle avlamayı seviyordu. Eğer av Barış Yesari'yse, hiç sevmediği kadar çok seviyordu.

"Anlat bakalım Tahir, nasılsın bugün?" Tahir, koridorda kolunu aniden omzuna atmış arkadaşına şaşkınlıkla baktı. Ciddiyet abidesi Savcı Fırat Bulut, adliye koridorlarında gülerek ve arkadaşıyla samimi bir şekilde mi yürüyordu?

Şaşkınlığını gizleme gereği duymadan, "Şaşkınım abicim," dedi. Fırat'ın sırıtışı keyifli bir hâl almıştı. Biliyordu Tahir'in neye şaşırdığını. Elbetteki koridorlarda neşeli göründüğü, samimi davrandığı olmamıştı. Ama biliyordu, bu davanın getirdiği haz istisnaydı.

Yine de arkadaşını bozmamak için ilgiliymiş gibi sordu. "Hayırdır?" Tahir, Fırat'a başını kaldırarak baktı. Bir anlığına ateşinin olduğunu düşündü. Öte durumda ciddiyetinden ödün vermeyeceğini biliyordu çünkü.

Kaşlarını çatarak, "Çok bir samimisin?" diye sordu. Merakı sesine de yansımış olmalı ki adımlarını durdurdu Fırat. Tahir de arkadaşına uyarak kendi adımlarını durdurdu.

O an Fırat'ın gözlerinde ilk defa farklı bir ifade gördü. Ciddi, keyifli, tatminkâr, odaklı, hatta üzgün... Hiçbiri değildi, hiçbiri. Bu ifadeyi anlamlandıramadı. Tarif etmesi de uzun sürdü. Hırs mı diye düşünse de hemen vazgeçti. Fırat Bulut hep hırslıydı.

Sanki ilk defa günyüzüne çıkardığı bu ifadeli bakışlar, Fırat'ın bambaşka bir tarafına işaretti. Daha fazla kurcalamamayı seçerek arkadaşının konuşmak için araladığı dudaklarına baktı.

"Barış Yesari'yi tanıyor musun?" diyerek sordu Fırat. Tahir, ünlü iş insanının konularıyla ilgisini çözemese de, "Tanıyorum tabii ki," dedi. Söylediğini desteklercesine de başını aşağı yukarı oynatmıştı.

Fırat'ın sırıtışı genişledi. "İçeri aldım. Nezarethanede. Birazdan da odama alacağım sorgu için."

Tahir şaşkınlıkla arkadaşına baktı. Barış Yesari nezarethanede miydi yani? "İyi de ne yapmış?" diyerek sordu Tahir. "Adam öldürecek hali yoktur herhalde." Arkadaşının alaycı tavrına karşı başını olumsuz anlamda salladı Fırat.

"Ne zamandır savcıyız, hâlâ alışamadın mı Tahir? Suçlular yalnızca alt tabakadan mı çıkar?" Tahir, Fırat'ın söyledikleri üstüne pek düşünmedi.

Fırat ise arkadaşının ilgili olduğu konuyu biliyordu. Cevap verme tenezzülünde bulunmadı. Odasına doğru keyifli adımlarla ilerledi.

İçeri girdi, bu sırada kol saatine baktı. 13.30 Her zaman olduğu gibi tam zamanında odasındaydı. Masasına ufak bir göz attı. Dosyanın yamuk durduğunu görünce hızla onu düzeltti. Düzensizliğe tahammülü yoktu, çalışma ortamında hiç yoktu. Katlanılamaz bir hâl alıyordu.

garden of wounded souls / fırbarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin