[final ver1] on dokuz

260 24 62
                                    

[happy ending ver.]

5 yıl sonra

"Bebeğim, bu akşam annemler bizi yemekte görmek istiyorlarmış." Jaehyun'un söylediklerine gülümseyerek kafamı sallamıştım. Oturduğum kanepeden kalkıp yanına gittiğimde boynuna sarılmıştım.

"Zaten biz annemle daha önceden kararlaştırmıştık." Kıkırdayıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurmuş ve mutfakta hafifçe pişmeye başlamış olan yemeğe doğru ilerlemeye başlamıştım.

Açıkçası hayatım son beş yıl içerisinde düşündüğümden daha güzel bir hal almıştı. Fakültem biter bitmez süreci daha fazla uzatmak istemediğimiz için Jaehyun'la nişanlanmıştık. Geçen yıl da Jaehyun'un yanında yaptığım stajyerliğimi bitirmiş ve sertifikamı almıştım. Yaklaşık bir iki hafta içerisinde de evlenecektik.

Jaemin konusuna gelirsek de o günki tartışmamızdan sonra bir daha onu ne görmüş ne de ona ulaşabilmiştim. Jeno'dan aldığım birkaç bilgiye göre buradaki okulu bırakmış ve yurtdışında yeni bir okula başlamıştı. Telefon numarasını değiştirmiş ve yeni numarasını sadece Jeno'ya, yaşanan olaylardan sonra tek onunla yılda bir iletişim kuruyordu, vermişti.

Doğruyu söylemek gerekirse onun için üzülüyordum. Yaşanan tatsız bir olaydan dolayı, tamamiyle benim yüzümden yaşanan bir olay, her şeyini terk etmişti ya da zorunda kalmıştı.

Yavaşça daldığım yerden gözlerimi çekmiş önümdeki kaynayan suya bakmıştım. Kafamı tencereden kaldırdığımda görüş alanıma gamzeleriyle gülümseyen bir adet Jung Jaehyun girmişti.

"Neye daldın bu kadar?" Dediğinde "Hiç, sadece son beş yılda yaşadıklarım aklıma geldi de gerçekten yorucuymuş." Cümlemin sonunda kıkırdamış ve hemen elimin yanında tezgahın üstünde duran küçük kutu içindeki makarnaları kaynayan suya boşaltmıştım. Jaehyun'sa mutfak tezgahının etrafından dolaşmış ve yanıma gelip kollarını belime dolamıştı.

"Geçmişi aklına sürekli getirerek kafanı karıştırma lütfen." Çenesini omzuma koymuş ve konuşmaya devam etmişti. "Birkaç hafta içerisinde evleneceğiz daha neden onu düşünüyorsun ki?" Elimdeki tahta kaşıkla suyun içindeki makarnaları karıştırırken dediklerine kafamı hayır anlamında sallamıştım.

"Onu düşündüğümü nereden çıkardın?" İmalı bir şekilde kaşlarımı kaldırmış ve tutuşundan kurtulmuştum. "Sadece bir tahmindi." Dediğinde tencerenin kapağını kapatıp makarnanın sosu için hazırladığım malzemeleri tezgahın üzerindeki kesme tahtasında kesmeye başlamıştım.

Çoktan hazır olmuş iki tabağa bakmış ve yaptığım işle gurur duymuştum. Jaehyun gözlerini telefonundan ayırmış, artık hazırladığım tabakları getirmem için bana dik dik bakmaya başlamıştı.

"Tamam, tamam getiriyorum." Gülümseyip oturduğu kanepeye ilerlediğim sırada oturuşunu düzeltmiş, elindeki telefonu aceleyle kapatıp cebine tıkıştırmıştı. Boş olan yanında yerimi aldığımda hazırlamış olduğum makarna tabağını eline vermiş ve meraklı gözlerle yemek hakkındaki yorumunu beklemeye başlamıştım. Endişeli gözlerle gözlerime 'bunu yesem ölür müyüm?' edasıyla bakmıştı. Çatılan kaşlarıma karşın kıkırdamış ve tabaktaki makarnadan bir çatal almıştı. Ağızında makarnayı bir o tarafa bir bu tarafa attıktan sonra yutmuş ve konuşmaya başlamıştı: "En azından makarnayı becerebiliyorsun."

"Yah Jung Jaehyun!" Olabildiğince sertçe kollarına vurmaya başladığımda kıkırdamış ve o güzel gamzelerini ortaya çıkarmıştı.

Akşam yemeğinde düğün tarihimizi kararlaştırmıştık. İki hafta sonra sadece tanıdıklar arasında yapılacak olan düğünümüz, bir otelde olmak üzere planlanmıştı.

(...)

Çoktan hazırlanmış olan gelinliğimle Jaehyun'u bekliyordum. Düğün günümüzdü ve gerçekten çok heyecanlıydım. Hayatımı sevdiğim adamla birleştirecektim. Kapının çalınmasıyla oturduğum yerden kalkmış ve kapıya doğru ilerlemiştim. Kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm bedenle gülümsemiş ve yuvalarından dışarı çıkmak için sabırsızlanan gözyaşlarımı serbest bırakmıştım. Odada yaşadığımız duygusal anlardan sonra Doyoung'ın koluna girmiş ve salona doğru yürümeye başlamıştım. Salona geldiğimizde herkes kafasını bize çevirmiş ve yüzlerindeki gülümsemeyle bakmaya başlamışlardı. Doyoung beni Jaehyun'un yanına kadar getirmiş ve gözlerimin içine bakarak gülümsemişti. Yanımızdan ayrıldığında Jaehyun'un koluna girmiş ve evlilik yeminimizi etmek üzere oradaki görevlinin yanına gitmiştik.

"Sen Kim Heran, Jung Jaehyun'u eşin olarak kabul ediyor musun?" Jaehyun'a bakarken gülümsemiş ve tekrar görevli kişiye döndüğümde yüksek bir sesle 'evet' demiştim.

"Peki sen Jung Jaehyun, Kim Heran'ı eşin olarak kabul ediyor musun?" Bakışlarını bana çevirip gözlerimin içine 'ne demeliyim?' der gibi baktığında hafifçe kıkırdamış ve dudaklarımı 'evet' şeklinde oynatmıştım. Dudaklarından çıkacak kelimeyi beklerken salonun aniden sertçe açılan kapısıyla hepimiz dikkatimizi kapıda duran kişiye vermiştik. Hızlı adımlarla kalabalığa doğru ilerleyip herkesin onu rahatça görebileceği açık alanda durmuş ve Jaehyun'a bakarak konuşmaya başlamıştı:

"Eğer ona evet dersen Jaehyun, bebeğimiz ve çok sevdiğin beni öldürürüm!" Kalabalıktan fısıltılar yükselmeye başladığında boş gözlerle etrafa bakamaya başlamıştım. Gözlerimi Jaehyun'a çevirdiğimde endişe dolu gözlerle bana bakıyordu. Elimdeki buket yavaşça parmaklarımın arasından kayarken gözyaşlarım eşliğinde arkamdan seslenmelerine rağmen salonu terk etmiştim. Hızlıca binadan uzaklaşırken yoldan geçen arabalara durması için el etmeye başlamıştım. Yine aynı hatayı yapmış ve bir erkeğe güvenmiştim. Yaşlar artık görüşümü engellemeye başladığında önümde bir karartı görmüştüm. Yaşlarımı kolumla temizledikten sonra kafamı kaldırmış ve önümde duran aracın sürücü koltuğunda oturan kişiye bakmıştım.

"Atla." Tanıdık gelen ses tonuna aldırmadan arabanın kapasını açmış ve yürümemi zorlaştıran gelinliğimin eteklerini toplayıp kapıyı kapatmıştım. Kemerimi taktığımda sağ tarafıma dönmüş ve kapıdan yeni çıkmış bana doğru koşan Jaehyun'u gördüğümde dediğim tek şey 'gaza bas' olmuştu. Hızla onları geride bırakarak ilerlediğimizde bir kahkaha atmıştım. Kollarımı havaya kaldırıp rüzgarın onları deşip geçmesine izin vermiştim. Bana gülümseyerek bakan bir çift gözü üstümde hissettiğimde kafamı yanıma çevirmiştim.

"Sana ilk o it heriften ayrıl dediğimde beni dinleseydin bunlar olmazdı, Hera." Derin bir nefes vermiş ve kafamı geriye atmıştım. "Biliyorum." Dudaklarımdan dökülen kelimelere ben şaşırsam da o şaşırmamış tam tersine bekliyormuş gibi gülümsemişti. "Doyoung Hyung bana kızmasın, e sonuçta gelini iptal olan düğününden kaçırdım." Söylediği sözler üzerine güldüğünde dudaklarım burukça gülümsemişti. "Sanırım kaderim buna mahkum?" Kaşlarını kaldırıp cümlemin devamını beklediğinde kolumu camdan aşağı sarkıtmıştım. "Aldatılmaya mahkumum," Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etmiştim "hayatıma sadece ili erkek aldım ve ikisi de beni aldattı. Tanrım, ölünce mi mutlu olacağım!" İsyankar bir şekilde cümlemi uzatınca kıkırdamış ve burnundan nefes vermişti.

"Bazı şeyleri kabul etmek zordur, bilirsin sana olan sevgimi kabul etmem gibi." Gözlerimi devirip tekrar önüme döndüğümde o da bakışlarını önüne çevirmişti. Derin bir nefes alıp bana tekrar baktığında kafamı ona çevirmiştim. "Seni özlemişim." Kafamı camdan dışarı çevirmiş ve temiz havayı ciğerlerime çekmiştim. Ciğerlerimde kirlenen havayı tekrar dışarı saldığımda yutkunmuştum.

"Uzun zaman oldu, Jaemin."

💔💔💔

merhabaaa

dün akşam söz vermiştim ama bu akşam atıyorum ne kadar mükemmelim🤠

happy ending versiyon bence çok güzel oldu ^-^ yani çok içime sindi bu kurgunun ve aynı zamanda şimdiye kadar yazdığım en uzun bölüm olduğunu da belirtmek isterim efenim🥺✨

hepinize kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum, iyi geceler😌

the sound of hera's heart breaking :: na jaeminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin