Küçük Bir Rol Oyunu

61 8 39
                                    

Ertesi gün uyandığımda her yerim ağrıyordu. Nedenini bilmiyordum. Aynı şekilde o an saatin kaç olduğunu da bilmiyordum.

Yeni bir gün başlamıştı. Red Leader beni çağırıp azarlamadan önce kalkmaya karar verdim.

Üniformamı giydim ve giyindiğim gibi de çıktım. Çok da geç uyanmamışım görünüşe göre. Yani öyle sanıyordum.

Aşağıya indiğimde öğle yemeği için herkes toplanmıştı. Şaşırdım. Bu kadar geç uyandığıma inanamıyordum. Benim huyum galiba bu. Umarım geçici bir şeydir.

O değil de neden herkes benden uzun? Kesin ben normalim de onlarda sorun var.

Red Leader büyük ihtimalle bana sinirlenmişti. Bunu bildiğim için hiçbir şey yemeden ofise çıktım.

Kapıyı çaldım ve Red Leader "Gir." dedi. Girdiğimde bana "Neden bu kadar geciktin?" diye sordu ben de "Uyuya kalmışım, üzgünüm liderim bir daha olmayacak." dedim. Biraz gergindim açıkçası çünkü çok ciddi duruyordu.

"Her neyse konumuz bu değil, tekrardan Blue Army'nin dosyalarını getirmeni istiyorum." dedi. Blue Army hakkındaki şeyler neden bu kadar önemliydi bilmiyorum.

"Emredersiniz efendim." dedim ve ofisten çıktım. Cidden çok merak ediyordum. Dosyaların olduğu odaya tekrar girip o sözünü ettiği iki dosyayı da aldıktan sonra şeytan kulağıma fısıldadı.

"NeDeN bAkmIyOruM kİ?" dedim ve içini açtım. Bir sürü yazı vardı. İki dosya da çok kalındı. İki dosya olmasının sebebi de bunları tek bir dosyaya sığdıramadığı içindi herhalde. Bence yakında üçüncü dosyayı da hazırlayacak.

Okuduğum her şey bana tanıdık geliyordu. Sanırım benimle alakalı bir şeydi bu. Ama eğer öyleyse neden bu görevi benden istesin ki?

Biraz daha karıştırdıktan sonra anılarım geri gelmiş gibi hissettim. Tam da geri gelmemişti ancak Red Leader'ın amacının ne olduğunu anlamamı sağlayacak kadar geldiği kesindi.

Blue Army'e karşı savaş açacaktı sanırım. Çünkü başlarında olan liderleri kayıptı. Ve sanırım.. o ordunun lideri de bendim. Her şeyi açıklıyor bu sanırım.

Çok vakit kaybetmeden odadan çıkmam gerekiyordu. Tam çıkacaktım ki kapının önünde Red Leader belirdi.

"Nerede kaldın?" diye sordu. Sırıtıyordu. Sanırım dosyaları karıştırdığımın farkına varmıştı. Ben de küçük bir yalan uydurdum.

"Yerini karıştırdım da. Bulmam zor oldu, sizi beklettiğim için üzgünüm." dedim. O da "Peki." dedi ve tekrardan ofisine çıktık.

Bence dosyaları karıştırdığımın farkındaydı ama rol yapıyordu. Bir süre sonra bana "Neler öğrendin bakalım?" dedi. Suratında güvensiz bir tebessüm belirmişti. Ben de "Neyden bahsediyorsunuz liderim?" diye sordum. Kikirdedi.

"Bir şey bilmiyormuş gibi davranma. İkimiz de dosyaları karıştırdığını biliyoruz." dedi. O an kaçmam gerekiyormuş gibi hissettim ama sonradan aklıma bir fikir geldi.

"Evet liderim, dürüst olmam gerekirse okudum. Çok meraklanmıştım. Ancak neden Blue Army'ye karşı bir şeyler yapmak istediğinizi anlıyorum ve size yardımcı olmak için her şeyi yaparım!" dedim gülümseyerek. Şaşırmıştı.

"Demek öyle.." dedi ve sırıttı. Acaba bana inanmış mıydı bilmiyorum ama eğer inanmışsa büyük bir şey başarmıştım.

"Evet liderim! Bana Blue Army'den birazcık bahseder misiniz? Size karşı olmasının sebebi ney?" diye sordum. "Amaçlarıma zıt." dedi sadece.

Görünen o ki bana pek de bir şey hatırlatmak istemiyordu. Ancak düşmanı olduğu orduya karşı bir şeyler yaparken beni kullanmak istiyordu.

"Anladım liderim." dedim. Bir şey demedi ve ne yapıyorsa onu yapmaya devam etti. Yanında dikildim. İçimden ne yapabileceğimi sorguluyorum.

Bir anda kapı çaldı. Red Leader da "Gir." dedi. Bu emriyle beraber içeriye iki asker girdi. Formalarına bakarak adlarını öğrenmeye çalıştım. Birinin adı Paul, öbürünün adı ise Patryck idi.

Patryck "Efendim istediğiniz yerlere bombaları yerleştirdik. İstediğiniz şekilde bazı askerler alanı kolluyor ve gözlemliyor. Şu an her şey yolunda." dedi. Neyden bahsettiğini bilmiyordum. Üstü kapalı konuşuyordu sanki.

Red Leader da "Harika." dedi. "Acaba bahsettikleri alan neresiydi? Belki de.. Blue Army'nin merkezidir." dedim içimden. Sanırım cidden de öyleydi.

Paul ve Patryck ofisten çıktı. Kısa süre sonra da Red Leader bana onunla gelmemi emretti. Kırmızı bir arabaya bindik. Geldiğimizde kocaman bir binanın önündeydik. Blue Army'nin merkezi olmalıydı.

Arabadan indik ve bir anda silah sesleri duydum. Görünüşe göre bina basılmıştı. Ardından binanın içinden bir sürü asker çıktı. Ama askerler bizim askerlerimiz değildi. Hepsinde mavi üniforma vardı.

Red Leader kafama silah dayadı ve şunları dedi "Eğer tek bir adım daha atarsanız liderinize "bay bay" dersiniz." sırıtıyordu. Tahminlerim doğruydu. Burası Blue Army'nin merkeziydi ve Blue Leader bendim.

Hepsi öylece kaldı. En öndeki asker hariç. Adı Mike idi. Red Leader bir şey yapamadan silahını mermiyle uçurdu. Sonra ben de Red Leader'a bir yumruk atıp onların yanına kaçtım.

Red Leader kahkaha atıyordu. "Çok komiksiniz." dedi. Bir anda askerlerine saldırı komutunu verdi.

Benim askerlerim ve onun askerleri savaşıyordu. Yapacak bir şey bulmam lazımdı. Hiçbir şey hatırlamıyordum bile.

Mike bana "Liderim her şeyi bize bırakın, biz halledeceğiz." dedi. Gülümsüyordu. Ümidi hiçbir zaman sona ermeyecek birine benziyordu.

Her şeyi onlara bırakmaya niyetim yoktu. Onlarla birlikte mücadele vermeye hazırdım. Askerlerden birinden silah istedim ve verdiler. Çok iyi nişan alıyordum, benim lider olmam oldukça normal bence. Hayır egoistlik değil, bunlar gerçekler sadece.

Red Army bir sürü askerinin yaralanmasından ve büyük asker kaybının ardından pes etti ve geri çekildiler. Biz kazanmıştık.

Kötü YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin