Yavaşça gözlerimi açtım. Olanları hatırlamıştım. Hastanedeydim. Serum sesini duyuyordum. Ve hala nefes alırken böğrüm ağrıyordu. Etrafıma bakmak istediğimde Bucky'yi fark ettim.
Pek iyi görünmüyordu. Dirseklerini dizine yaslamıştı ve ellerini birbirine kenetlemişti. Bana bakan gözlerini eline çevirdiğinde sordum.
"İyi misin?"
O da yaralanmıştı ve onu merak ediyordum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İlk önce çenesini sıktı. Sonra derin bir nefes aldı ve sonunda bana baktı. Ama sorumu cevaplamadı.
"Neden kaçmadın?"
Salağa yatabilirdim.
"Ne?"
Derin bir nefes daha aldı. Sinirleniyordu.
"John seni öldürecekti ve kaçmadın bile."
Belki bayılabilirdim. Yani anlamayabilirdi.
Ama bu sorudan asla kaçamazdım.
"Kaçamadım."
"Kaçmadın. Etrafın boştu. Silahına uzanabilirdin. İsteseydin kaçabilirdin. Ama istemedin. Neden?"
Bu sefer ben ondan gözlerimi kaçırdım.
"Bilmiyorum."
Gerçekten bilmiyor muydum? Ya da kendimi zorluyor muydum nedenini bilmemek için? O an ne kadar çok ölmek istediğimi hatırlıyordum. Ölmeyi beklediğin farkına varmıştım o an. Peki neden?
"Bunu yapamazsın."
Ona 'neyi?' diye sorar gözlerle baktığımda o zaten bana bakıyordu.
"Sana ihtiyacı olanlar var."
Çenesi kasılmıştı. Gözleri tamamen gözlerime kilitlenmişti. Kaçıramıyordum gözlerimi.
"Kim?"
Lütfen ben de. Lütfen ben de.
"Sam."
Hayal kırıklığına uğramıştım.
"Seni de kaybedemez."
Tekrar benden gözlerini çekip ellerine bakmaya başlamıştı. Ama sorduğum soruyla tekrar bana döndü.
"Sen? Senin de bana ihtiyacın var mı?"
Anlık cesaretimle şok olmuştum. Ama cevabını duymaya ihtiyacım vardı. Bundan sonra ona nasıl davranacağım belki de buna bağlıydı. Bu soru 'beni seviyor musun?' gibiydi.
"Ben.."
Cevap veremiyordu. Beni sevmiyordu. Ya da söyleyemiyordu. Neden söyleyemiyordu? Tabii söyleyemiyorsa. Ben bunun üzerinde daha da çok duracaktım.