you ask me what i'm thinking about

3.3K 508 214
                                    

üçüncü bölüm: yaralarını öperek sarabilirim, tabi istersen..

Minho dün gece gözüne yediği yumruğun ardından gece çokça ağlamış, sabahında ise yine okula gelip sırasına kapanmıştı.

Jisung neşeli olmaya çalışarak okula girdi ve sırasına oturdu. Minho ile artık arkadaş olduklarını düşünerek omzuna dokundu ve onu uyandırdı.

"Günaydın uykucu." dedi gülümseyerek, Minho'da ona sabah sabah tatlı bir şekilde gülümseyen çocuğu görünce hafifçe sırıtmıştı. "Günaydın."

Jisung, gözü morarmış çocuğun gözünü gördüğünde duraksamıştı. "Şey.. Gözün.." diye mırıldandığında Minho gözünü görmemesi için kapatmaya çalıştı.

"Gördüm çoktan, saklamana gerek yok.. İyisin değil mi?" diyip endişeli bir ifade takınmıştı Jisung. Onunla arkadaş sayılırlardı artık sonuçta, ve onun için endişelenmişti, bu normaldi.

"İyiyim sorun yok, alıştım."

Alışmak.. Genelde dayak yemek için kullanılan bir ifade değildi. Ama Minho'nun hayatı öyle karmaşıktı ki, alışmak yaşadığı şeylere tam uyuyordu.

Minho hiçbir zaman isteklerini göz önünde bulundurabilen bir çocuk olmamıştı, olamamıştı. Onun isteklerini düşünmeye hakkı yoktu.

Babası alkoliğin teki olup çalışmadığı için eve para getiren birisi de yoktu. Bu yüzden o küçük yaşından beri yarı zamanlı işlerde harcıyordu bütün vaktini.

Okulu bırakmasını ve sadece çalışmasını söylemişti babası kaç kere ama Minho en azından lise mezunu olmak istemiş ve bunu, hakkı olan şeyi istediği için yine defalarca kez dayak yemişti.

Annesine vurmaması için babasını durdurduğu her an biliyordu ki o tokadı kendi yiyecekti.

Herkes şanslı doğmazdı. Şanslı doğmayanlardan biriydi sadece Minho.

Sokaktan on kişi çevirseniz hepsi bir şeylerden şikayet eder, hayatından nefret ettiğini söylerdi. Ama aslında elinde olanların farkında değillerdi. Minho her ne kadar hayatından nefrer etsede, günün sonunda sarılabildiği bir kardeşi vardı.

Bunun için bile minnettardı o.

Annesini de seviyordu ama kızgındı ona. Babasının bunca yaptığı eziyet sonrasında bile hala onu terk edemediği için. Babasının kazandığı bir para bile yoktu, ama annesi korktuğu için gidemiyordu.

Minho ona defalarca kez demişti. Kız kardeşini de alıp gitmeleri için. Ama annesi, babası onları bulup onlara bir şey yaparsa diye çok korkup gidememişti.

Jisung ise ondan çok farklı değildi. Sadece öyle gözüküyordu.

Belki babasından defalarca kez dayak yememişti, belki yarı zamanlı işlerde çalışmak zorunda kalmamıştı ama dayak yemese bile sözlü şiddete maruz kalmıştı çok kez.

Bu bile insanı o kadar çok etkiliyordu ki, dayak yemişten farkı kalmıyordu.

Jisung'un babasıyla pek anısı yoktu.

Küçüklüğünde de onunla hep annesi ve ablası ilgilenirdi. Babası ise onu azarlamaktan başka bir şey yapmazdı. Ne sevgisini gösterirdi, ne tebrik ederdi...

Jisung iyi notlar aldığında yemek masasında yalandan iki "başarılar" der, sonrasında yetersiz olduğunu ona hatırlatıp dururdu. Onun iyi yanlarından bile kötü yanını bulmaya çalışırdı adeta.

Babası onu hiç sevmemişti.

Jisung her gece eve gittiğinde, gündüz taktığı gülümseyen maskesini çıkartır ve her gece ağlardı. Neden buraya geldiğini, neden babasının bu adam olmak zorunda olduğunu, neden babasının onu sevmediğini hep düşünürdü.

Bazen de kendini suçlardı, bütün bunların sebebi olarak kendini gösterirdi.

"Neden ben diğerleri gibi değilim? Neden diğer erkekler gibi değilim?" diye kendini suçlardı hep.

Makyaj yapmak ona kendini iyi hissettirmişti. Bu onun hoşuna gitmişti.

Bu yanlış değildi ki, tokat yemesini gerektirecek bir şey değildi, ya da herkesten saklamasına gerek olan bir şey değildi bu.

Normaldi.

Yoksa değil miydi?

Bu sorular hep kafasının içinde dönerdi. Ama yine sabah olunca o maskesini takar, etrafına gülücükler saçardı.

O, arkadaşlarını mutlu etmeyi severdi. Etrafındaki diğer insanlar, ona bakıp üzülsün istemezdi, nefret ederdi bundan.

Mutlu olmasını istediği diğer bir kişi ise Minho'ydu artık.

"Yaralarını öperek sarabilirim, tabii istersen.." diye mırıldandı Jisung, gözü morarmış, kahverengi saçlı çocuğa bakarak. Ona bakarken gözleri parıldıyordu Jisung'un. Evet, herkese gülümserdi o, iyimsermiş gibi gözükürdü o dışarıdan.

Ama Minho'ya bakarken daha ayrı bir parıldıyordu gözleri artık. Onun yaralarını öperek sarmak istiyordu.

Tabii o da isterse...

"Bunu gerçekten yapabilir misin?" dedi Minho, alt dudağı hafifçe titrerken. Kimse ona böyle davranmamıştı daha önce, kimse onu bu kadar özel ve değerli hissettirmemişti.

Minho'nun da gözleri o an ilk kez parıldadı. "İstiyorsan.. Yapabilirim." dedi Jisung.

Minho ise konuşmadı ve sadece kafasını aşağı yukarı salladı. O anda sınıfa öğretmen girmişti ama Jisung örnek öğrenci olarak daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yaparak hızla ayağa kalktı.

"O zaman buradan başlayalım." dedi ve Minho'nun kolunu tutup beraber çantalarını da alıp sınıftan koşarak, kimseyi dinlemeden çıktılar.

Beraber gülerek koridorlarda koşuyorlardı.

İkisi de ilk defa kendini bu kadar özgür hissediyordu. İlk defa sorunlarını düşünmüyordu ikisi de...

-

umarim bu bolumu sevmissinizdir, sonrakinde gorusmek uzere <3

daddy issues 'minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin