Kapının önünde durduğumda elimi yavaşça kaldırıp iki kere tıklattım.
"Gel bakalım Eliz" İlk dersimizin Ayla hocayla olması gerçeğiyle karşı karşıya olduğumda derin bir nefes verdim.
Bana her fırsatta ters davranan ve rahatsız eden Alya hocanın fazla uzatmamasını defalarca dileyip kapıyı ittirdim ve karşısında durdum. Masaya yaslanmış kollarını bağlamıştı.
Evet, uzatacaktı.
Beni süzmeyi bitirdikten sonra konuşmaya başladı.
"Çocuklar eğer merak edersiniz diye söylüyorum." Ne söyleyecekse merak etmediklerine emindim. "Her gün tam 10 dakika geç kalan sadece Eliz olduğu için Eliz olduğunu tahmin edebildim" Benim olduğumu nasıl bildiğini mi anlatıyordu. Ah gerçekten mi? Kesinlikle merak etmemişlerdi ki yüzlerinden de anlaşılıyordu.
Sınıftakilere göz gezdirirken gözüm duvar kenarında, oturan bir çocuğa takıldı. Daha önce onu hiç görmemiştim. 3-4 yaş büyük olduğu belli oluyordu. Alnına düşen siyah uzun saçları ve siyaha yakın gözleriyle öyle bir bakıyordu ki birden kalkıp beni boğacağı düşüncesi aklımdan geçtiğinde kaşlarımı çattım. Yumruğunu sıkıyordu ve çenesini de.
"Gözlerini bana çevirecek misin yoksa çıkarayım mı seni?" Ayla Hocanın cümlesiyle gözlerimi ona çevirdim. "Her gün düzenli olarak nasıl 10 dakika geç kalıyorsun?"
"Bilmiyorum."
"Kime soralım sen bilmiyorsan. Müdüre soralım mı?"
"Müdüre söyleyebilirsiniz. Geç kaldım ve bir açıklamam yok" Dedim.
"Özür dileyeceğine bana cevap yetiştiriyorsun. Dışarı çık" Elini kaldırıp kapıyı işaret etti.
Çocuk ayağa kalkıp yavaş adımlarla yaklaştı. Ne yapıyordu?
"Neden ayaktasın? Yerine geç" Çocuk gözlerini çevirdi ve hocaya sert bakış attı. Siyaha yakın gözlerinde gerçek bir öfke vardı. Gerçekten sert bakış dedikleri gözlerimin önündeydi.
Saatine baktı., duraksadı. Kafasını çevirdiği an çalan zille sınıftan çıktı. Giderken sert bakışlarını üzerimden çekmemiş çıkana kadar ters ters bakmıştı. Ayla Hoca nefes verip çantasını aldı ve beni sert gözlerle süzerek dışarı çıktı. Sınıftakiler fısıldaşıyordu.
Nefes vererek sırama ilerleyip çantamı bıraktım. Arkamı dönüp Hira'ya baktım. Kafasını sıraya koymuş uyuyordu.
"Hira uyansana" Elimle yavaşça sarstım. Yavaşça gözlerini aralayıp kafasını kaldırdı. Uykulu sesiyle konuştu.
"Hoş geldin Araz" Kafasını geri koydu.
"Araz mı?" Gülümseyerek kafamı iki yana salladım. Yine mi Arazı sevgilisi olarak rüyasında görüyordu. Sınıfa baktım. Herkes çıkmıştı.
"Hira ben geldim kalk!" Sesimi biraz daha yükselttiğim de kafasını kaldırıp baktı ve gözlerini ovuşturarak kalktı. "Çok azar yedin mi?" Dedi uykulu bir sesle gözlerini bana çevirirken.
"Yedim. Küçümseyici davranışları beni çok sinirlendiriyor. En son kovdu beni ama.. Sahi ben sana başka bir şey soracaktım" Kafamı çevirip boş sıraya baktım. "Yeni biri mi gelmiş? 12. Sınıfta ve dönemin ortalarındayken?"
"Şu korkutucu tipi diyorsun. Kimseyle konuşmadı. Ayla Hoca kendini tanıt dediğinde adını söyleyip sırasına ilerledi direkt." Umursamaz bir tavırla anlatıyordu ama benim dikkatimi çekmişti. Dönüp tekrar sırasına baktığımda Hira tekrar konuşmaya başladı.
"Aslında okulun başından beri kayıtlıymış ama ilk defa bugün gelmiş" Nedenini merak etmiştim. Aşağı yukarı kafamı salladım. Okul başladığından beri hiç gelmemişti. Bir kez bile.
"Sen bile konuşmadın mı?" Hira çok sosyal biriydi ve çoğu kişiyle kolayca iletişim kurup arkadaş olabilirdi.
"Hayır. Birini arıyor gibi sınıfa göz gezdirip durdu. Bende öyle bakıp gülümsedim ama dik dik bakıp tekrar önüne döndü." Hira bile konuşamadıysa büyük ihtimalle kolay anlaşılabilir biri değildi. Tekrar kafamı sallayıp önüme döndüm.
****
"Yarın görüşürüz" Hiraya gülümseyip elimi salladım ve çıkışa yöneldim. Kafamı kaldırıp kapıya baktığımda yeni gelen çocukla göz göze geldim. Kapıya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş garip, sert bakışlarıyla beni süzüyordu. Biraz daha yaklaşıp durdum.
"Çıkar mısın?" Kapının tam önünde upuzun boyuyla dimdik dikiliyordu. Cevap vermemişti. Sadece sert bakışlarıyla beni süzüyordu.
"Çıkar mısın?" Dedim tekrar kafamı hafif öne getirerek.
"Eliz." Dedi duruşunu hiç bozmadan. Çok sakin bir ses tonu vardı. Ama ben sinirlenmiştim. Eve gitmek istiyordum.
"Burada mı tanışacağız? Eve gitmem lazım" Hala duruşunu bozmamıştı ve ifadesi aynıydı. Gözleri hala öfkeyle bakıyordu.
"Ben iyi tanıyorum seni" Dedi birleştirdiği kollarını indirirken. Yavaş yavaş üzerime gelmeye başladığında geri bir kaç adım attım. Son adımımda sertçe duvara çarptım. Biraz daha üzerime gelip kafasını yaklaştırdığında kafamı geri çektim ama aramızda hala çok az bir mesafe vardı.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" Dedim gözlerine gözlerimi çevirdiğimde. Nefesi yanağıma çarpıyordu. Gözleri koyulaşmıştı. Nedenini merak ediyordum. Tanımadığıma ve ilk defa gördüğüme emindim. Ürkmüştüm. Gözlerimi kaçırdım.
"Seni rahatsız ediyorum hasta kız" Gözlerimi hızla gözlerine çevirdim. Bu cümle. Üstelik öyle bir imayla söylemişti ki. Üzerine bastıra bastıra, imayla baka baka. Tesadüf müydü? O'nun bana her zaman söylediği cümleydi. Bu garip çocuk kimdi? Bu cümleyi, bu hitap şeklini nereden biliyordu. Bu çocuk beni nereden tanıyordu. Ya da O'nu.. Tanıyor muydu? Gözlerim dolmuştu. Titremeye başladığımı hissediyordum. Öyle bakıyordu ki biraz daha bakarsa yok olacak gibiydim. Çenesini sıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Sonuçları
Ficção AdolescenteKızımız Eliz ortaokuldayken ona zorbalık yapan Polatı yanlışıkla camdan itip yıllarca komaya sokmuştur. Şimdi de Polatın üvey abisi Sarp Elizin intikam için peşine düşüp aynı liseye, sınıfına yazılır ve intikam almak isterken ikiside birbirine aşık...