siktir.
çok yakışıklıydı.
daha az önce alper'le yaşadığım an yüzünden sanırım bunu düşünmem pek etik değildi. yine de yakışıklılığının nesnel bir yargı sayılabileceğine emindim. yani sorun yoktu, evet.
bir eli kapı kolundayken kıstığı gözleri alper'le aramızda turladı. sonra bizden bir tepki alamayınca kendi kendine omzunu silkip içeri girdi. uzun bacakları, zaten küçük olan tuvaleti birkaç adımda aştırıp bedenini tam yanıma getirdiğinde boyu uzun olduğu için onu izlerken başımı kaldırmam gerekti.
hiç de gocunmuyordum çünkü bu pek huyum değildi. tanımadığım birinden etkilenmezdim, öylesine gördüğüm birinden ise hiç etkilenmezdim. onu görene kadar yani. şayet kendisi kapıda belirir belirmez aklımı karıştırmıştı. tek kelimeyle şaşkındım ve birini izlemekten aldığım zevki doruklarında yaşıyordum şu an.
yüzüklerle dolu parmakları gömleğinin kollarını kıvırıp saatini ve bilekliklerini ortaya çıkardı. parlak beyaz sabun avucuna döküldü, ıslandı, köpürdü... elleri, musluğu kapatana ve peçete almak için kadrajımdan çıkana kadar onları izledim.
"liz."
gözlerimi kırpıştırarak alper'e döndüm. beni çattığı kaşları ve anlamsız bakışlarıyla karşıladı. dalgalı saçları hala dağınık, yanaklarındaki tırnak izlerim hala kıpkırmızıydı.
"hm?" diye mırıldandım. sonra cevabını beklemeden başımı tekrar yanımdaki iri bedene çevirdim. kolyesini düzeltiyor, aynada gömleğine bir şeyler yapıyordu. o an beyaz kumaşa dökülmüş mavi kocaman lekeyi fark ettim. sanırım tuvalete gelme sebebi de buydu, çünkü neredeyse tüm gömleği kaplamıştı ve çıkacağını da sanmıyordum.
"çok mu kötü görünüyor?"
tanrım... sesi bile nasıl etkileyici olabilirdi?
"hayır," dedim aceleyle, sorusunun muhattabının ben olduğumu anlar anlamaz. "kötü görünmüyorsun."
gözlerim aynada onun yüzünü bulduğunda inceleme fırsatı yakaladım. kemikli bir yüzü vardı, kesinlikle olgun duruyordu. kısacık, beğendiğime çok şaşırdığım kadar kısa saçları harikulade yüzüne yakışıyordu. kalın dudaklar, şekilli gözler, çizili gibi duran kaşlar... kulağından sarkan beş altı tane küpe bile ondan yayılan ağır testesteronu kesememişti.
çok havalıydı.
"kötü görünmediğimi biliyorum." dedi sırıtıp. soluk yeşil gözleri aynadan beni buldu. "ama bence gömleğim kötü görünüyor gibi."
dudaklarımı birbirine bastırıp bakışlarımı düğmelerinin yarısı açılmış gömleğine ve açık yakalarından görünen göğüsüne indirdim. ince birkaç kolye köprücük kemiğinden başlayıp sırayla karnına akıyordu. parlayan mavi lekeye rağmen kötü değildi.
başımı iki yana sallayıp beğeniyle alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.
"hala kötü göründüğünü düşünmüyorum."
sırıtışı genişlerken sol elini ensesine atıp kısa saçlarına geçirdi ve sağ elini de mermere dayayıp bana döndü. kıstığı gözleri tüm bedenimi yavaşça süzdü. öyle ki bakışlarını tenimde hafif bir uyuşma olarak hissettim.
"liz, değil mi?"
alper'le az önceki kısacık konuşmamızı duyduğunu anlayarak gülümsedim. ağırlığımı sol bacağıma verip elimi ona uzattım.
"liz giz." diye kendimi tamamen tanıttığımda kaşları hevesle havalandı. dudakları büzülüp incelirken çoğu kişi gibi adımı ilginç bulması hoşuma gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cennette 7 dakika | yarı texting (+18) TAMAMLANDI
Teen Fictionalper temis: seninle olan seninle kalsın alper temis: yalvarırım liz: saat sabahın beşi liz: ne bu telas evin mi yanıyo