Kuroko
Uyuyamıyordum.
Onun yerine, Kagami-kun'a okutacağım kitabı okuyordum. Artık doğru gelmiyordu. Anlamsız... Geliyordu. Seçme sebeplerimden biri, olayların geçtiği yerdi. Ama artık anlamını kaybetmiş gibi görünüyordu. Muhtemelen başka bir kitap bulmalıydım. Yanında... Götürebileceği bir şey. Uzaklara gittiğinde yanında götürmek için iyi bir kitap gibi görünen bir şey. Bunun için hiçbir fikrim yoktu gerçi.
İlk başta seçtiğim kitaba gülümserken buldum kendimi. Böyle bir zamanda bile, beni gülümsetiyordu. Bunu okumak, hâlâ bir başka Harikalar Diyarı'na gitmek gibi hissettiriyordu. Ve Kagami-kun'a, düşünebildiğim başka kitaplardan ziyade bunu okutmayı tercih edeceğimi fark ettim. Ama artık aynı anlamı taşımıyor gibi görünürken ona nasıl verebileceğimi bilmiyordum...
Kitap, iki saatte bitirebileceğim kadar kısaydı.
Ardından sadece yatağımda uzandım, tavana bakarak, kitabın içimde ayağa kaldırdığı hisler hakkında hem mutlu hem de üzgün hissederek. Ve her okuduğumda edindiğim his de oradaydı: Dünyanın gerçekten böyle olmasını diliyordum, insanların gerçekten böyle olmasını diliyordum. Ve Kagami-kun'un da bu kitabı okumasını çok istiyordum; çünkü o zaman ona sorabilirdim: "Dünya gerçekten böyle mi?"
İrkilerek düşüncelerimden ayıldım.
Odanın içini dinledim. Az önce bir şey mi duymuştum?
Bekledim.
Tak.
İşte yine duymuştum. Küçük bir ses. Pencereden.
Muhtemelen sadece pencere pervazındaki bir kuş olduğunun farkındaydım ama... Yine de, içimde öyle olmayabilirmiş gibi bir his belirdi. Bu yüzden kalktım ve pencereye gittim.
Gözlerime inanamadım.
Kagami-kun'du. Arka bahçede. Dejavu gibiydi ama bu sefer odamın camına gerçekten çakıl taşı atıyordu. Bir anlığına, sadece kafa karışıklığıyla bakakaldım. Beni gördü ve durdu. Bana baktı.
Göğsümde, bir şey, kabarcıklar çıkardı. Kendimi şöyle düşünürken buldum: Neden hiçbir zaman telefonla aramıyor? Ve bu bana neredeyse kahkahalar attıracaktı.
Ardından odamın kapısından dışarı çıktım; aşağı kata, ön kapıya ve dışarıya sessizce yol aldım. Ayakkabılarımı bile giymediğimi fark ettim ama iki türlü de aynıydı, sahi. Asfalt yine de sıcak geliyordu.
Kagami-kun, benim ön bahçeden geldiğimi görünce benim olduğum yöne doğru yürümeye başladı. O da hemen hemen yataktan fırlamış gibi görünüyordu, kırışık tişörtü ve eşofman altıyla. Binanın yan tarafının ortasında buluştuk.
"Bariz olana dikkat çekmekten nefret ediyorum..." dedim. "Ama saat gecenin dördü."
Kagami-kun tuhaf bir şekilde burnundan güldü.
"Hayır, etmiyorsun. Seviyorsun."
Onu duymazlıktan geldim ve devam ettim:
"Beni ararsan cevaplamayacağımı mı düşündün, yine?"
Kıkırdadı.
"Hayır, sadece dramatik olmak istedim!" dedi.
Gözlerimi kıstım. Gözlerini devirdi.
"Telefonunun kapalı olabileceğini düşündüm sadece. Saat gecenin dördü."
"Yani, denemedin bile?.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diğer Şeyler 「火黒、KagaKuro」
FanficHepimiz basketbolun Kuroko ve Kagami'nin hayatını yuttuğunu biliyoruz ama... Diğer şeyler de var. Eğer bunları yeterince göremediğinizi hissettiyseniz ve hepsinden öte, ikisinin arasındaki ilişkinin basketbol sahası dışında büyüyüp ayrıntıyla işlenm...