1. Bölüm "Yorgunluk"

102 3 7
                                    


Rutin. Fransızcadan dilimize geçen, alışkanlıkların dışına çıkmayan, kalıplaşmış anlamına gelen bir kelime. Tolga, hayatını anlatmak istese bu kelimeyi kullanırdı. Sabah erkenden güne başlar, işe gider, bitiş saati gelince de direkt eve geçer dinlenirdi. Bazen kız arkadaşıyla bazen de arkadaşlarıyla vakit geçirdiği zamanlar olurdu. Bütün hayatı bundan ibaretti.

Her zaman olduğu gibi o gün de işinin başındaydı. Bir fabrikanın imalat bölümünde şef olarak çalışıyordu. Çok önemli bir durum olmadığı sürece işler genel olarak olağan seyrindeydi.

Ofisinde belgeleri incelerken masasındaki telefonun titrediğini fark etti. Ekranda beliren ismi görünce ister istemez iç geçirdi ve gelen aramayı yanıtladı.

"Efendim?"

"Müsait miydin hayatım?"

"Müsaidim Funda, bir şey mi oldu?"

"Yok önemli bir şey olmadı, sadece bugün işten çıktıktan sonra bir yerlere gidelim mi diye sormak istedim."

Tolga saate baktı ve işinin bitmesine üç saat kaldığını gördü. Aslında yorgundu ama ne zamandır kız arkadaşının tekliflerini ertelediği için kendini kötü hissediyordu. Hiç gitmek istememesine rağmen onayladı.

"Olur, ben eve geçince sana haber veririm o zaman."

"Tamam hayatım görüşürüz, seni seviyorum."

"Ben de..."

Aramayı sonlandırdıktan sonra gözlerini kapattı ve bir süre arkasına yaslanıp bekledi. Gayet normal bir hayatı vardı. İyi bir ailesi, iyi bir işi, iyi bir kız arkadaşı. Dışarıdan bakıldığı zaman hoş görünen hayatı nasıl oluyordu da ona iyi hissettirmiyordu bir türlü anlayamıyordu.

Bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordu. Her ne kadar yıllardır kafasındaki düşünceleri görmezden gelmeye çalışsa da içinde bir yerde o düşüncelerin gerçek olduğunun farkındaydı. Ama görmezden gelmek eyleme dökmekten daha kolaydı. Çünkü düşüncelerinin onu ele geçirmesine izin verirse ne olacağını tahmin bile etmek istemiyordu.

Ofiste işlerini bitirip son kontrolleri de yaptıktan sonra eve gitmek için yola çıktı. Hiçbir şey yapmak istemiyordu bu nedenle düşünceleriyle sürekli bir savaş halindeydi. Arabasına bindi ve sadece günün bir an önce bitmesini diledi.

Eve geldiğinde hızlı bir duş aldı ve belindeki havlusuyla yatağa uzandı. Bir süre gözleri kapalı şekilde yatmaya devam etti. Çok geçmeden kapısı tıklatıldı ve ardından açıldı.

"Oğlum kaç kere diyorum sana şu üstüne bir şey giy de öyle yat diye. Kalk çabuk giyin üstünü hasta olacaksın."

Normalde olsa annesini şakayla karışık kızdırırdı ama onu yapacak gücü bile hissetmiyordu kendinde. Kısa bir tamamla geçiştirdi.

"Acıktıysan yemek hazırlayayım."

"Gerek yok anne dışarı çıkacağım birazdan."

Her ne kadar bunu bahane etse de iştahı yoktu. Son zamanlarda sadece yaşamak için yemek yiyordu ve bu durum fiziksel olarak da fark ediliyordu. Zayıflamıştı.

"Kiminle buluşacaksın?"

Ve konuşmanın en rahatsız edici kısmı gelmişti. Annesi sürekli yaşının geldiğini söyleyerek evlenmesini istiyordu. Artık o kadar bunalmıştı ki mümkün olsa evlilik kelimesini kelime haznesinden silip ne olduğunu unuturdu.

"Arkadaşlarla takılacağız."

Annesi imalı bir şekilde baktıktan odadan çıktı. Asla sonu gelmeyen evlilik muhabbeti üzerine bir de kız arkadaşıyla buluşacağını söyleyemezdi.

Elini yatağın üzerinde gezdirip telefonunu bulduktan sonra kız arkadaşına bir saate hazırlanması gerektiğiyle ilgili bir mesaj atıp telefonu tekrar yatağın üzerine bıraktı. Bir süre sonra mesaj geldiğini haber veren titreşim sesini duysa bile kontrol etme gereği duymadı.

Yataktan kalkıp saçlarını kuruttu ve dolaba uzanıp ilk eline gelen kıyafetleri çok da düşünmeden üzerine geçirdi. Funda ile üç senedir beraberlerdi ve sanki ilişkilerinin ilk aylarındaymış gibi kıyafetlerinin şık olup olmadığına pek dikkat etmiyordu.

Tabi bu durum Funda için aynı değildi, o her zaman nasıl göründüğüne hep çok dikkat ederdi. Funda güzel bir kızdı, bunu onu gören herkes söyleyebilirdi. Hafif makyaj yapar ve aşırı abartılı kıyafetlerden kaçınırdı ama yine de ne giyerse giysin onun üzerinde çok şık dururdu. Bu nedenle birçok kız ona imrenerek bakardı. Tabi kıskançlıkla bakanlar da az değildi.

Tolga, Funda'nın evinin önüne geldiğinde, geldiğini belirten bir mesaj attı ve beklemeye başladı. Telefonunda birkaç şeye göz atarken kız arkadaşının geldiğini gördü ve telefonu bıraktı. Funda arabaya binince uzandı ve Tolga'nın yanağına bir öpücük bırakıp sordu:

"Nasılsın hayatım, nasıl geçti günün?"

"İyiyim ama yorgunum biraz, şu aralar işler çok yoğun." Kısaca cevapladı ve arabayı deniz kenarında bir kafeye doğru sürdü. Kafası o kadar çok düşünceyle doluydu ki etrafında olan şeylere konsantre olamıyordu.

Kafeye vardıklarında bir masaya geçip oturdular. Çok sık buluşamadıkları için Funda'nın ona anlatacak oldukça fazla şeyi oluyordu. Bir süre havadan sudan konuştular ancak muhabbetin devamı Tolga'nın pek de hoşuna gidecek gibi değildi.

"Dün akşam bizimkilerle otururken evlilik konusu açıldı. Biliyorum bu konuları konuşmaktan pek hoşlanmıyorsun ama sence de bizim de artık bir adım atmamızın zamanı gelmedi mi?"

Tolga evlenmek istemiyordu. Ama dünyadaki bütün insanlar topluca anlaşmış gibi hepsi onun üstüne geliyordu. Artık o kadar sıkılmıştı ki hiç istemediği halde kıza duymak istediklerini söyledi.

"Olur ailelerimizle konuşur bir tarih belirleyip nişan yaparız."

Funda duymayı hiç beklemediği cevap karşısında hem şaşırmış hem de çok mutlu olmuştu.

"Gerçekten mi? Şaka yapmıyorsun değil mi?"

"Gerçekten."

Daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. Hem ne olacaktı ki? Ne kadar çabalarsa çabalasın istediği gibi bir hayat mı yaşayacaktı? Mutlu sonlar sadece masallarda olurdu ve Tolga hayatın masal olduğuna inanan beş yaşında bir çocuk değildi.

MASALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin