"Hazırlan Dori. İkimiz yine uzun bir yolculuğa çıkıyoruz."
Elindeki çantayla ahıra giren Minho'ya el sallayarak karşılık verirken "Yine bir aptal bizi öldürmeye çalışmazsa tabii," diye homurdanmadan edememişti. Göz devirdim benimle, bizimle alay etmesine karşılık. Yanlışlıkla olmuştu ve ona milyon defa anlatmıştım bunu fakat o anlamak ne bilmiyordu.
"Ve sanırım o da bizi durdurmaya çalışacak, öyle değil mi?"
Ejderhasının üzerindeki bakışlarını bana çevirirken elindeki çantayı yere koymuş ve kollarını önünde birleştirmişti. Konuşmamı bekliyormuş gibi bir hali vardı ki, zaten burada olma sebebimin de bu olduğu açıkça belliydi.
"Bir yere mi gidiyorsun?"
"Evet," derken omuz silkti. Ejderhasının kafasını sevmiş ve çantasını onun üzerine yerleştirmişti. "Burada kalıp yarın bir ejderha öldürmeyi bekleyemem."
"Gitmen daha çok dikkat çekecek ve belki de reis seni yakalayıp öldürtmek isteyecek."
"Neden? Kaçtığım için mi?"
"Hayır," diye reddettim ayağa kalkıp ona doğru ilerlerken. "Hem bir ejderha ile dost olduğun için hem de onun gözünde bir düşman olduğun için."
Elini önünde salladı Minho. Bunu pek umursuyormuş gibi görünmüyordu ki, zaten giderse bulunması imkansız hale gelecekti. Bu sadece gitmemesi için bir korkutma şekliydi ve pek bir işe yaramamıştı.
Sessizlik hakim oldu etrafa. Diyecek başka bir şeyim yoktu. Beni dinlemeyecekti zaten, bunu çok iyi biliyordum.
"Benimle gel," diye mırıldandı en sonunda. Ensesini kaşırken benden bir cevap beklediğini belirten bakışlarını üzerimde gezdirdi ki, bu cevabının hayır olduğunu biliyormuş gibi kısa bir süre sonra "Bunu düşünmeden cevap verme," diye devam etmişti.
Kollarımı önümde birleştirdim ve tam karşısında durdum. "Düşündüm ve hayır." Umursamazca konuşmam ile birlikte göz devirse bile bu cevabı beklediği için pek bir tepki vermemişti.
"Neden," diye sordu. "Neden bu baskıcı ortamda kalmayı istiyorsun? Gideceğimiz yerde istediğin gibi davranacak, ejderhan ile rahatça ilgilenebileceksin."
"Fakat burada bir ailem ve arkadaşlarım var."
Derin bir iç çekti ve kafasını sallayarak beni onayladı. "Senin düşüncelerini umursamayan bir ailen ve ejderhalar hakkında bilgi almak için seninle konuşan arkadaşların var Jisung."
Bu konuda haklıydı. Ailem hiçbir zaman benim düşüncelerimi umursamamıştı fakat bu onları terk etmem için bir sebep değildi ya da diğerlerinin benimle ejderhalar için konuşuyor olması benim için bir sebep değildi ki, böyle de olduğunu düşünmüyordum.
"Bunlar gitmek için önemli sebepler değil." Kaşları havalandı ve şaşkınca bana baktı. "Hem onların değişeceğine hala inanıyorum."
"Her neyse," diye mırıldandı elini önünde sallarken. Benim bir aptal olduğumu, pişman olacağımı, bunu teklif etmenin saçmalık olduğunu ve birkaç şey daha homurdanmıştı fakat diğerlerini anlayamamıştım.
Başka hiçbir şey demedi. Kapıya doğru ilerledi. Ne dersem diyeyim gidecekmiş gibi görünüyordu ki, daha onu durdurmak için bir şeyler dememiştim. Buraya onu durdurmaya geliyorum ve o benim kafamı karıştırarak konuşmama izin vermiyordu.
Kapıyı açması ile kapatması bir olurken hızla bana doğru dönmüş ve "Chan'ın babası," diye neredeyse bağırarak konuşmuştu. "Reis buraya geliyor."
Gözlerimi büyütürken etrafıma bakındım. Soonie ve yavru ejderha, ona da bir isim vermem gerekiyordu, ortalıkta yoktu. Bu biraz olsun rahatlamama sebep olurken onların rahatça dışarıda geziyor oluşu tekrardan gerilmeme sebep olmuştu. Hangi mal onları ahırdan çıkartmıştı!
"Ne yapacağız," diye sorarken o beni umursamadan ejderhasına binmişti.
Beni bırakıp gitmeyecekti, öyle değil mi?
Burada kalırsam reis Minho'nun nerede olduğunu soracak ve gelene kadar beni de ahırdan çıkartmayacaktı. Gelmeyince de her şeyi anlatmamı isteyecekti. Ben anlatınca da her şey bitecekti.
Elini bana uzattığında kaşlarımı çatarak bir süre eline baktım ve ardından gözlerine çıkardım gözlerimi. "Ne," diye aptalca bir soruda bulunurken o bileğimi tutarak beni çekmiş, bir nevi arkasına oturmamı belirtmişti.
"Burada kalıp reise her şeyi anlatmayı mı planlıyorsun?"
Arkasına binerken "Tabii ki hayır," diye homurdandım. Benimle bu durumda bile dalga geçiyor oluşu gerçekten sinir bozucuydu fakat sessiz kalmayı tercih ettim.
"Reise gözükmeden nasıl gideceğiz?"
Ellerimi tutarak beline sarmamı sağlarken "Görünmez olacağız," diye neşe ile konuştu. Onun konuşması ile birlikte ejderhası duvara doğru yürümeye başlamıştı. Bu gerçekten çok aptalca gelmişti gözüme. Bir ejderhanın duvarın içinden geçecek olması ve hatta bunu bizimle yapacak olması saçmaydı. Hemde çok!
"Bu çok aptalca," diye mırıldanırken onun beline daha sıkı sarılmış, kafamı sırtına yaslamış ve gözlerimi kapatmıştım. Duvara çarpmayı ve reise yakalanmayı bekliyordum.
Kısa bir süre sonra havalandığımızı hissettim ve bu yüzden gözlerimi açıp aşağıya baktım ki, bunu yapmamın başımı döndüreceğini hiç tahmin edememiştim. Kafamı kaldırıp etrafıma bakınırken elimi kaldırıp bulutları yakalamaya çalıştım. Tanırım, bu gerçekten çok güzeldi.
"Nereye gidiyoruz," diye mırıldanan Minho cebinden çıkardığı haritayı inceliyordu. Ağzındaki kalemden dolayı onu zar zor anlamıştım.
"Ne demek nereye gidiyoruz? Gitme düşüncelerini bir kenara bırak ve kasabadan uzak bir yere in."
"Bende onu yapacağım zaten. Kasabadan uzak bir yere ineceğim."
Ağzındaki kalemi eline aldıktan sonra alayla konuştu. Haritaya bir şeyler çizerken kafasına vurdum ve "İndir beni," diye bağırdım. "Hiçbir yere gitmiyorum."
"Seni geri ahıra bırakmamı mı istiyorsun?"
"Tanrım," diye mırıldanırken elimle alnıma vurdum. Beni dinlemeyecekti, bunu çok iyi biliyordum. Bir kere binmiştim bu lanet ejderhaya ve Minho, kendi istediği yere gelene kadar da beni indirmeyecekti.
"Yere indiğimiz zaman seni öldüreceğim."
"Elbette," diyerek omuz silkti. Onu kafasından ittirdikten sonra tekrardan etrafıma bakındım.
"Bu arada, Soonie nerede?"
Hafifçe bana doğru dönerken "Bilmem," diye mırıldandı ve dudaklarını büzdü. O çıkartmamış mıydı ahırdan dışarı? O zaman nasıl çıkmışlardı?
Tekrardan önüne döndü ve ejderhasının kafasını severken "Hadi eşini bulalım," diye kendi kendine konuştu. Hatta daha çok ejderhası ile konuşmuştu fakat ejderha ona cevap veremediği için kendi kendine konuşmuş sayıyordum onu. Tamam saçmaladım.
Ejderhanın kükremesi ile irkilirken Dori'nin onu anlayarak ses çıkartmasına, tepki vermesine biraz olsun şaşırmıştım. Onlar gerçekten çok iyi anlaşıyorlardı.
Bir süre sonra arkamda başka bir ejderhanın kükreme sesini duydum. "Tam arkamızda," diye mırıldanan Minho ile arkama bakarken Soonie'yi görmek garip gelmişti. Ben onu çağırdığımda gelmeyen ejderha, bir aptalın ejderhası çağırınca mı geliyordu? Gerçekten inanılmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Дракон/ MinSung
Teen FictionJisung, arkadaşının yanlışlıkla vurduğu ejderhanın peşinden giderken hiç beklemediği bir şeyle karşılaşmıştı.