03

54 13 27
                                    

"Eylüüül, kızım uyan artık! Öğlen oldu öğlen!"

Tatlış uykusunun içine dalan sesle gözlerini istemsizce araladı Eylül. Annesini gördü ilk. Sonrada elindeki terliği. Gözleri hortlamışçasına açılırken üzerindeki örtüyü fırlatıp banyoya fırladı..da,yine de terlik yemekten kurtulamadı. Birgün terlik yemese annesinden,o gün illaki başına bir şey gelirdi. Yirmi yaşına gelmesine rağmen o terlik bir yerine gelecekti! Abisini düşündü de.. Ah garibim,anca evlenince anne terliğinden kurtuldu. Tam da kurtulmuş sayılmazdı. Sessizce omzunu sıvazlayıp rutin işlerini halletti ve kuş yuvasına dönen saçlarını iki saat taradı. Eee ne yapsın?Saç saç değil, yün mübarek!

Odasına girip önce yatağını topladı ve kapalı olan pencereyi açıp içerinin havalanmasını sağladı. Ohh,mis gibi oksijen.

Kafasını pencereden dışarı çıkarıp derin derin nefesler aldı. O sırada evlerinin birkaç ev ötesindeki evin önünde eşya yüklü kamyonet gördü.

Oraya üç yıl önce Fırat adında bir genç taşınmıştı. Evden işine, işten evine giderdi. Kimseye zararı dokunmayan, saygılı bir gençti.

Taşınıyor muydu acaba?

Pencereden ayrılıp içeri girdi Eylül. Dolabın karşısına geçip eline ilk gelen elbiselerini çıkarıp üzerine giydi. Hiç öyle diğer kızlar gibi iki saat ne giysem?derdi yoktu. Olmasındı da.
Üzerine beyaz siyah gül baskılı,dirseklerine kadar gelen bir tişört ve ayak bileklerine kadar gelen lila rengi bir etek giymişti.

Saçını topuz yapıp odasından çıktı. Saat 10.25'di. Pazar günü olduğu için bu kadar geç kahvaltı yapıyorlardı. Tabii babası yine bakkaldaydı.

Salona geçtiğinde herkesi buldu gözleri. Abisi ve yengesi bugün erken mi gelmişlerdi? Oysa,her zaman Eylül giderdi onları çağırmaya.

"Hayırlı sabahlar canım aaaaailemmm!"

Mert, kardeşinin enerjisine gülüp,bir yandan eli ile yanına oturmasını işaret ediyordu.

"Hayırlı sabahlar kardeşim."

Boş olan yere pinekleyen Eylül,bağdaş kurduğu bacaklarının üzerine ellerini bıraktı ve herkesin üzerinde gözlerini gezdirdi. Annesi ve ablası meraklı gözlerle bakıyordu. Yengesi ve abisi ise heyecanlı.

Ne oluyor ya?Anlayan anlatsın lütfen.

Sabırsızlıkla ileri geri sallanan Eylül,ellerini birbirine çarpıp olayı çözmeye koyuldu.

"Canım ailem,eğer diyeceğiniz bir şey yoksa.. Görünüşe bakılınca yok gibi duruyor. Eeee,haydin kahvaltı edelim. Bu kızın midesi çok aç! Hepinizi yiyebilecek kapasitem var merak etmeyin."

Hüsna gülüp,kızaran yanakları ile can yoldaşına,Mert'e baktı. Deseler miydi artık?

"Eylül'cüm... Bana kıyamazsın."

Eylül,Nedenmiş o? bakışlarını yengesine atarken abisinin konuşmasıyla bir kal geldi.

"Çünkü yengen HAMİLE!"

Sona doğru Mert'in yükselen sesiyle Hüsna,daha fazla utançtan kızardı. Doğruydu. Aileye minicik bir üye eklenmişti. Annesinin şükür dualarını duyunca daha çok mutlu oldu. Annesi yaşasaydı.. O da sevinirdi. Şükrediyordu hep. Annesi vefat etmiş olsa da en az onun kadar annelik yapan kayınvalidesi vardı. Hiç gelin gibi görülmemiş aksine evin bir kızı olmuştu. Şikayetçi miydi?Asla. Ayla hanım, Hüsna'yı asla kızlarından ayırt etmemişti bunca zaman. Bundan sonra etmezdi de. Babaanne olacaktı. Nasıl mutlu olmasındı ki!

Elif açık kalan ağzını kapatıp abisine döndü. Tabi Mert'in dolu gözleriyle karşılaşmayı beklemiyordu. Dört yıl olmuştu Hüsna ile evleneli. Allah nasip etmemişti demek bu zamana kadar. Şimdi mutlu olmasa.. Ne zaman olacaklardı ki?

Duygusal biriydi Elif. Küçücük bir olaya bile hüngür hüngür ağladığı zamanlar olmuştu. Yerinden kalkıp hızla abisinin yanına gitti ve kollarını sıkıca boynuna sardı. Mert,bu anı bekliyormuş gibi başını kardeşinin omzuna gömdü.

Ayla hanım, Hüsna'nın yanına varıp kollarının arasına aldı. Bir yandan dualarına devam ederken,bir yandan da kızının başına peş peşe buseler konduruyordu. Art arda gelen gözyaşlarını tutamayan Hüsna, hıçkırmaya başlamıştı. Ayla hanım önünde çöküp kızının ellerini tuttu. O da ağlıyordu. Ama bunlar mutluluk ggözyaşlarıydı. Hüsna'nın  gözyaşlarını silerken konuşmaya başladı.

"Kurban olduğum, kızım.Ağlama yavrum."

"Annem.. Bana senin gibi anne nasıl olur öğretir misin?"

Ayla hanım hıçkırıklarını zar zor tutarken, kızını bağrına çekip yasladı. Kurban olduğu Rabb'i çıkarmıştı Hüsna'yı karşısına.

Cümbür cemaat herkes ağlıyordu. Gelelim Eylül'e. O,hala kıpırdamadan duruyordu. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Jetonu dört köşeli olunca tabii. Kafasını ailesine çevirip olayı idrak etmeye çalıştı.

"Şimdi... Ben teyzala mı oluyorum?"

Elif, kardeşinin haline gülüp topuzdan kaçan bir tutam saçı çekti.

"O ne öyle?"

Eylül yerinden hızla kalkıp yengesinin önüne çömelip işaret parmağını Hüsna'nın karnına çevirdi.

"Yengeeee! Şimdi..o-orada bir bebiş mi var? Şimdi ben teyzala mı oluyorum?Llllaaaaannn! Ay ağzım bozulmaaa! Ayyy yenge!"

Teyzala kelimesini Eylül icat etmişti. Eskiden Hüsna ile konuşurken hep bundan bahsederdi. Eğer abimle evlenirsen,ve çocuğunuz olursa ben hem teyze hemde hala olurum ona göre!derdi.

Eylül, Hüsna'nın başını sallamasıyla önce sıkıca sarılıp sonra cebinden çıkardığı telefondan halay müziği açıp sehpanın üzerindeki mendillikten de mendil aldıktan sonra başladı halaya.

"Tey!tey!tey!tey! Teyzala oluyorum ahaliiiii!!!! Tilililililiii-ağhhh"

Çığırmasını bölen annesinin terliğiydi.

"Aaa, kızım sessiz sevinsene! Dağdan inme gibi davranıyorsun. Mahalleyi ayağa kaldırdın."

Eylül bacağını sıvazlayıp müziği kapattı ve kahkahalar atan abisine koşup sarıldı.

"Oyşşş! Çen büyüdün de baba mı oyduuuuun çeeeen!"

Mert, yanaklarını istila eden ellerden kurtulmaya çalışırken gülüyordu. Eylül'ün kafasını kolunun altına alıp gülmeyi kesmeye çalıştı.

"Evet kardeşim! BEN!BABA!OLUYORUM!"

Tüm aile çok mutlu olmuştu bu habere.

Akşama ziyafet var karpuzlu şekerlerim..


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 24 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Dildâde(KISA HİKÂYE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin