<6>
8 Kasım 1951
Bölükte kimsenin kalmayışından dolayı oluşan sessizliğe karşılık gülümsedi albay. Sessizliği seviyordu. Çadırında kalan son eşyasını da eline aldığında tamamdı artık. Buradan gitmeleri gerekiyordu.
Dışarı çıktığında yarbayın bavulun yanına bıraktı kendi bavulunu. Tepeye baktığında yarbay orada gözükmüyordu. Belinde asılı olan silahı içerisinden çıkarttığında bölük binasına doğru koştu.
Askerler çoktan gitmişti. Yarbay Jaeyoon ve albay kendilerine verilmiş olan arabayla limana gidecek ve oradan vapurla kuzeye gideceklerdi.
Bölüğün kapısını açtığında bütün gücüyle bağırdı. Korkuyordu çünkü yarbay ortalıkta yoktu.
"Yarbay Jaeyoon!"
Binanın kapılarını kırarak açarak ilerledi albay. Bir kapıyı daha kırdığında yarbayı görmüş olmanın verdiği rahatlıkla derin bir nefesi içine çekti.
"Tanrım!"
Yarbay Jaeyoon elinde olan kuşa yavaşça ekmek kırıntısı yediriyordu. Diğer eliyle albaya karşı sessiz ol işareti yaptığında albay silahını beline koymuş yavaş adımlarla yarbayın yanına gitmişti.
Beyaz bir kuştu bu. Cinsi neydi bilmiyordu fakat çok güzel görünüyordu.
"Sizce de çok güzel değil mi?"
Başını salladı yavaşça albay. Yarbay Jaeyoon kuşun başını yavaşça okşarken konuştu.
"Bazen kuş olmak istiyorum albayım."
Albay Sunghoon sorar gibi bakışlarını karşısındaki adama çevirdi.
"Neden?"
"Çünkü onlar çok özgür." Elindeki kuşa bir öpücük kondurduğunda yeniden konuştu.
"En önemlisi onlar insan değil." Albaya bakışlarını çevirdiğinde zaten kendisine bakıyordu.
Albayın gözlerinin içinden kendisini görüyordu.
"İnsanlar yaşamayı hak etmiyorlar albayım."
<><><><>
Elleri arasındaki ipi yere bıraktığında gökyüzüne baktı albay. Yağmur yağacak ve fırtına çıkacaktı. Kendini çimenlerde yatan yarbayın yanına doğru attığında derin bir nefes vermişti.
"Ne düşünüyorsun yarbay?"
"Ölümü albayım."
Bakışlarını yarbaya çevirdi. Yarbay da gözlerini albaya çevirdiğinde ikisi de konuşmuyordu.
Onlar konuşmadan birbirlerini anlıyorlardı.
"Sessizlik en büyük çığlıktır."
Albay Sunghoon gökyüzüne baktığında iç cebindeki saate baktı. İki saat sonra limanda olmalılardı. Yarbay Jaeyoon ellerini havaya kaldırdığında bir gözünü kısıp gökyüzüne bakıyordu.
"Peki albayım. Siz söyleyin."
"Ne söyleyeyim?"
"Neden çocukken hiç parka gitmediniz?"
Albay duyduğu cümleyle duraksadı. Bakışlarını gökyüzüne çevirdiğinde yutkunma ihtiyacı hissetti.
"Yetimhanede büyüdüğüm için parka gitmek gibi bir fırsatım olmadı."
Yarbay duyduğu şeylere karşılık hızla bakışlarını albaya çevirdi. Albay hâla gökyüzüne bakıyordu.
"Küçükken hep bir ailem olmasını istemiştim. Sürekli dışarıda olan çocukların anne ve babasına bakar onlar gibi bir hayatım olsun isterdim. Bizi yetimhanenin mutfağında çalıştırırlardı. Orada bulaşıkları yıkarken sürekli bir takvime bakardım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yes to heaven | jakehoon
Fanfiction"Sen 'elveda' dediğinde dünya sona erdi." |230222|