<1>

1K 63 48
                                    

<1>

19 Ağustos 1951

Güneş tepede parlarken etrafta diğer günlerin aksine bir sessizlik sahipti. Askerlerin her bir adımında yerdeki çimenlerden sesler geliyor sadece ayak sesleri duyuluyordu. Fazla güneşin olmasından yakınanlar da elleriyle gözlerine siper edip kendilerini korumaya çalışıyordu.

Albay Sunghoon diğer günlerinin aksine stresliydi. Ülkeden yeni bir bölüğün gelmesi bekleniyor ve onların hangi cephe de olacağına karar vermeye çalışıyordu. Kuzey cephesine göndermeyi düşünüyordu. Belki savaşın seyri değiştirilirdi. Nereden bilinebilir? Belki de güney cephesine göndermeliydi.

Gelecek olan askeri birliğin yarbayı ülkede önemli işlere imza attığından merak etmiyor değildi. Derin bir nefesi yanaklarını şişirerek dışarı üfledi.Elindeki haritayı masanın üzerine bıraktığında çadırdan çıkmıştı. Akşam vakti olmadan gelmeleri gerekirdi. Düşman asla uyumazdı. Her an hazırlıklı olmaları ve savunmasız olmamaları gerekirdi.

Uzakta görünen denize baktığında bu yaşanmaya değmeyen dünyanın oksijeninden derin bir nefesi içine çekti.

Dünya savaşın etkisiyle yok olmaya yüz tutmuş adeta bir harabeye dönmüştü. Savaşın mağduru olan halk her geçen gün isyan ediyor ülkede iç karışıklığa sebep açıyordu. Tepedeki çimenlerin üstüne oturduğunda elinde olan kitabı daha sıkı kavradı. Başını ağaca yasladığında askeri birlik gelene kadar burada oturacağını biliyordu.

Gözlerini kitaptan ayırdığında bunun sebebi araba sesiydi. Ayağa kalktığında kaldığı yeri unutmamak için kitabın sayfalarının arasına elini koymuştu. Tepeden aşağı doğru baktığında bölüğün yarbayının geldiğini anlamıştı.

Adımlarını hızlandırarak aceleyle çadırdan çıktığında arabadan inen ve arkasını dönüp denize bakan yarbaya çevirdi bakışlarını. Kahverengi saçları ensesinin dibinde bitiyordu. Görebildiği kadarıyla da boyları hemen hemen eşitti. Geldiğinin habercisi olarak küçük bir yalandan boğazını temizlemesinden sonra yarbay arkasına dönmüştü.

Bilemezdi ki gözlerine bakamayacağını.

Karşısındaki yarbay elini başına çıkarttığında sert bir şekilde durmuş Albay Sunghoon'a selamını vermişti. Karşılık olarak ancak kendine gelebilen Albay Sunghoon ise aynı hareketi yaparak selamını vermişti.

"Ben Yarbay Jaeyoon.Sizinle tanışmaktan büyük bir onur duyarım." Karşısındaki albayı böyle beklemiyordu yarbay. O çok...

Gençti?

Doğrusu kendisi de gençti ama buraya gelebilmek için çok uğraşmış ülkesine büyük başarılar kazandırmıştı. Albay Sunghoon kendisine yeni gelmiş gibi gözlerini sertçe açıp kapattığında konuşmuştu.

"Asıl sizinle tanışmak büyük bir onurdur asker. Ben Albay Sunghoon. Buradaki işlerinizle ilgili her şeyde size yardımcı olacağım."

Yarbay elini başından çektiğinde albayın gözlerine bakıyordu. Saygı gereği birbirlerine doğru aynı anda eğildiklerinde istemsizce dudakları kıvrılmıştı.

"Buyrun çadıra geçelim." Eliyle bir kaç metre ötedeki kendi büyük çadırını gösterdiğinde konuşmasına devam etti albay.

yes to heaven | jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin