"Cham, cham, cham!"
Eungcheol sağ eliyle sağ tarafı işaret ettiğinde Gyeokchan da aynı anda yüzünü o tarafa çevirmişti.
"Aish! Nefret ediyorum bu oyundan..."
"Mızıkçılık yapma Joo," dedi Eungcheol. "Uzat bileğini."
Gyeokchan söylene söylene bileğini uzatırken göz ucuyla Sooho'ya baktu. Adam dirseklerini dizine bastırmış, ellerini çenesinin altında birleştirmiş, yurdun kapısına bakıyordu. Gyeokchan onaylamaz bir ifadeyle başını iki yana salladı.
Neredeyse iki saattir arabanın içinde oturmuş yurda giren çıkanlara izliyorlardı. Birkaç kere Sooho'ya gitmeyi teklif etmişti ama "Biraz daha," diye karşılık vermişti Sooho. Tekrar sormak anlamsızdı, cevap değişmeyecekti. Bu gece kızlar eve dönene kadar burada nöbet bekleyecekleri gerçeğini kabullenmişti artık. Bu yüzden Eungcheol oyun oynamayı teklif ettiğinde can sıkıntısından bunu kabul etmişti ama sürekli yenildiği için canı daha da çok sıkılıyordu.
Eungcheol iki parmağıyla sertçe Gyeokchan'ın bileğine vurduğunda adam irkilerek kolunu kendine çekti.
"Hay senin! Abartmasana şerefsiz!"
"Sıra sende," dedi Eungcheol otuz iki diş sırıtarak. Gyeokchan o gülüşü dağıtmak ister gibi yumruğunu kaldırdı. "Yeter, oynamayacağım."
"Ya! Hadi, ben bir kere vurayım sen iki kere vur!"
"İstemiyorum dedim, çek elini."
İkisinin didiştiği sırada Sooho birden koltuğunda doğruldu. "Susun."
Kısık bakışları yurdun kapısından hışımla çıkan kıza sabitlenmişti. Kız kırmızı paltosunun tek kolunu giymiş, sol kolunu giymeye çalışırken merdivenlerin önünde tökezlemişti. Neredeyse düşecekti ama son anda dengesini tekrar buldu.
"Tanrım..." dedi Eungcheol. "Youngro değil mi?"
"Sus," dedi Sooho tekrar. Telaşla ceplerini karıştıran kıza ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Youngro sol cebini birkaç kere daha yokladıktan sonra aradığını bulmuş olmalıydı ki telaşlı tavırları sona ermişti. Küçük bir kutu çıkardı cebinden. Kasetçalara benzetmişti Sooho ama emin olamamıştı. Sanki biraz küçüktü. İlaç kutusu olabilir miydi? Hasta mıydı yoksa? İyi görünmüyordu. Hava çoktan kararmıştı ve yurdun önündeki iki sokak lambasının ışığı yalnızca merdivenin alt kısmındaki basamakları aydınlatabiliyordu.
"Bir şey oldu," dedi Sooho. Kendi kendine konuşuyordu. "İçerde bir şey oldu."
"Belki hava almak istemiştir," dedi Eungcheol. Sooho onu duymamıştı bile.
Youngro elindeki kutuyu sallayarak usul adımlarla merdivenlerden aşağı indi ve nispeten daha aydınlık bir basamağa oturdu. Ancak o zaman Sooho o kutunun ne olduğunu anlayabilmişti. Youngro kutunun içinden bir dal çıkarıp dudakları arasına sıkıştırdı. Sonra bir kibrit çaktı ve karanlığın ortasında kısa bir an için ufak ve parlak bir delik açtı.
Sigara mı içiyordu?
Ne zamandan beri?
Nasıl bundan haberi olmamıştı?
Youngro sigara paketini yanına bıraktıktan sonra dirseklerini arkasındaki basamağa dayayıp başını geriye doğru yasladı. Bir süre öylece bekledikten sonra nihayet dalı dudaklarından çekti ve dudakları arasından beyaz bir duman süzüldü. Aynı anda Sooho'nun ciğerleri sıkıştı. Bir şeyler yanlıştı, bunu hissedebiliyordu...
Sıkıntıyla elini iç cebine atıp o da sigara paketini çıkarttı.
"Ya!" Gyeokchan birden Sooho'nun bileğini kavradı. "Hyunga söz verdin."
Sooho bileğini sertçe kendine çekip arabadan dışarı çıktı. An itibariyle düşündüğü tek bir kişi vardı. Geri kalan her şeyi aklından kovmuştu. Sigarayı yakıp derin bir nefes çekerken arabaya sırtını yasladı. İkisi aynı anda sigara dumanını dışarı üflediler. Uzun zamandır ilk defa bir şeyi paylaşıyorlardı.
Sooho kızın her hareketini izliyordu. Sıkıca yumruk yaptığı sağ eli üşümüş olmalıydı ki sigarayı tutan sol eli de hafifçe titriyordu. O an hiç olmadığı kadar çok sarmak istedi kızı. Sarılmak ve onu böyle zayıf gösteren hiçbir şeyin ona ulaşmasına müsaade etmemek...
Kendini sıktı. Yapamazdı. Sabretmek zorundaydı. Onun için sabretmek zorundaydı.
Uzaktan bir zil sesi duyuldu. Youngro birden doğrulup sesin geldiği yere baktı ama Sooho ne olduğunu anlayamamıştı. Saniyeler sonra ağaçların gölgelediği yolda bir bisikletli belirdi ve yurdun önünden geçip uzaklaştı. Genç kız uzun uzun bisikletin arkasından baktı. Sigarası tutuşup küçülmeye devam ederken tek bir nefes daha çekmeden öylece karanlık yolu izliyordu. Sonra sigarayı tutan titrek parmakları gerdanına uzandı. Birden üzerine çöken pişmanlıkla sertçe yutkundu Sooho. Youngro, Sooho'nun ona bıraktığı kırlangıcı, aşkı ve ıstırabı hala üzerinde taşıyordu.
O gün geri dönmeseydi, böyle mi olurdu?
Onu bir kez daha görmek istemeseydi, ona kendisinden bir iz bırakmak istemeseydi, onun tarafından hatırlanmayı dilemeseydi böyle mi olurdu?
Pişmanlık hissi şüpheyle yoğrulmaya başladığında daha derin bir boşluğa çekilmişti Sooho. Bütün bunlar Youngro'nun iyiliği içindi... Peki, gerçekten iyi miydi? Neden böyle yapayalnız, perişan görünüyordu? Kızın kanatlarının kırıldığını biliyordu Sooho. Ama zaman onu iyileştirmeyecek miydi?
Sooho, kızın dalgın ifadesini süzerken ciğerlerinde hapsettiği bütün havayı yavaşça dışarı üfledi...
"Ben sana ne yaptım böyle?"
Youngro ayağa kalktı. Paltosunu yavaş hareketlerle üzerinden çıkarırken boşluğa dikmişti bakışlarını. Cebinden çıkardığı kasetçaları pantolonunun arka cebine sıkıştırdıktan sonra kırmızı paltoyu yere bıraktı ve basamakları tırmanmaya başladı. Sooho kızın arkasından bakarken bakışları kısılmıştı. Birden sigarayı yere atıp yurda doğru yürümeye başladı. Hemen ardından arabanın kapıları açıldı ve Gyeokchan hızla adama yetişip önüne geçti.
"Ne yapıyorsun sen? Ne yapıyorsun, aptal herif!"
Sooho adamın yanından geçip yoluna devam etmeye çalıştı ama Gyeokchan kolundan yakalayıp onu geri çekti. Bu sırada Eungcheol de yanlarına gelmişti. O da Sooho'nun diğer kolunu tuttu.
"Arabaya dönelim Sooho. Sonradan pişman olacağın bir şey yapma."
Sooho başını salladı.
"Anlamıyorsunuz."
"Hayır, çok iyi anlıyorum! Sen kendini öldürtmeyi kafaya koymuşsun."
Sooho kısa bir an için gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sonra hışımla kollarını kendine çekerek ikisinin birden tutuşundan sıyrıldı.
"Eğer çok istiyorsan," dedi çevik bir hareketle belinin arkasındaki silahı çekip elinde çevirdikten sonra namludan tutarak Gyeokchan'a uzatırken. "Dönünce beni vurabilirsin. Ama şimdi önümden çekil."
Gyeokchan Sooho'nun eline vurarak silahı ittirdi.
"Aish!" Gyeokchan elini kurtarmaya çalışırken sinirden yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Sen delirmişsin Sooho, aklını kaçırmışsın! Saçmalamayı bırak hadi. Son kez uyarıyorum, hemen arabaya dön."
Sooho adamın bileğini yakalayıp silahı eline tutuşturdu.
"Geri geleceğim."
Sooho adamın yanından geçip birkaç adım atmıştı ki Gyeokchan ona seslendi.
"Sooho."
Sooho arkasına dönmeden duraksadı.
"Dönünce, hyunga her şeyi tek tek anlatacaksın," dedi Gyeokchan. Sooho kısa bir an duraksadıktan sonra hafifçe başını salladı ve yurdun kapısına doğru ilerlemeye devam etti. Her ne pahasına olursa olsun, Youngro'nun iyi olduğundan emin olmalıydı. Onun gitmesine izin verebilmesinin tek yolu buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SNOWDROP: Happy Ever After
FanfictionAlternatif Snowdrop finali. Eun Youngro ile öldüğünü sandığı ilk aşkı Lim Sooho'nun yolları üç yılın ardından yeniden kesişir.