Gyeokchan direksiyonu var gücüyle sıkarken fazlasıyla gergindi. Tam bir şeyler düzene girmeye başlamışken başa sarmaktan delice korkuyordu. Lanet olasıca yurt, lanet olasıca dans ve Bunok'un yanındaki o lanet süs köpeği... Her şeyden, hepsinden nefret ediyordu.
"Dönerken lazım olacağını biliyorsun, değil mi?"
Hafifçe başını çevirip arka koltukta oturan Eungcheol'a baktı. "Ne?"
"Direksiyon," dedi Eungcheol.
Adamın kendisiyle dalga geçtiğini anladığında Gyeokchan daha da sinirlenmişti. "Eungcheol, seni kıskanıyorum bazen."
Eungcheol sorarcasına başını salladı.
"Keşke senin gibi gerizekalı olsaydım. Böylece her şeyi düşünmek zorunda kalmazdım."
Eungcheol birkaç saniye duraksayıp kirpiklerini kırpışırdı. "Senin sorunun ne biliyor musun Jo?"
"Bir sonraki kelimeni çok dikkatli seç," dedi Gyeokchan ciddiyetle.
Eungcheol'in endişelenmediği belli edercesine omuz silkti. "Çok düşünüyor olabilirsin ama pek derinlemesine düşünmüyorsun."
Gyeokchan direksiyonu bırakıp tamamen arkasına döndü.
"Sohoo, senin ve benim gibi değil," dedi Eungcheol. "O, ömrü boyunca hep bir amaç için yaşamış. Önce kız kardeşini yaşatmak için, sonra davası için, nihayetinde ise..."
"Youngro için," diye tamamladı Gyeokchan.
"Evet. Bir amacı olduğu sürece, hayatta kalmanın bir yolunu buluyor bir şekilde."
"Yani?"
"Amacı elinden alınırsa, bir sonraki sefer Baekdu'dan geri döner mi?"
Gyeokchan, bu sorunun gerçekliğiyle ansızın yüzleşirken kaskatı kesildi.
"Aynen öyle," dedi Eungcheol. Cevap oldukça netti. Pek akıllı bir adam olmayabilirdi ama arkadaşını çok iyi tanıyordu. Derin bir iç çekerken ellerini ensesinde birleştirerek geriye yaslandı. "Dua edelim de Youngro'yu bulsun."
Gyeokchan bir süre daha sessiz kaldıktan sonra acıyla gözlerini yumdu.
"Delireceğim."
Başını ovuşturarak önüne döndü. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala gerildiğinde şakağındaki yara izi sanki tazeymiş gibi sızlıyordu. Hanna bunun psikolojik olduğunu söylemişti ama lanet şey oldukça gerçek hissettiriyordu.
"Jo, baksana..."
"Tamam Eungcheol, uzatma. Hiç sırası değil."
"Hayır, şuraya bak!"
Gyeokchan gözlerini açtığında Eungcheol koltukların arasından neredeyse ön cama uzanmış, yurdu işaret ediyordu.
"Ne var, ne?"
Gyeokchan yurdun girişine baktığında bir hareketlilik görememişti. Bir süre boş bakışlarla durumu çözmeye çalışırken sabrı tükenen Eungcheol adamı çenesinden tutup çatıya bakmaya zorladı.
"Ne yapıyorsun? Bırak! Eun-"
Gyeokchan'ın sözleri yarım kalırken gözleri kocaman açıldı. Çatıdan aşağı sarkan bir kız ve onu kolundan tutarak yukarı çekmeye çalışan bir adam... Bunların kim olduğunu anlamak için yüzlerini görmesine gerek yoktu.
"Siktir!"
Eungcheol ve Gyeokchan aynı anda arabadan dışarı fırlayıp yurda koşmaya başladılar. Yurda yaklaşırken ikisi birden farklı yönlere yönelmişlerdi. Eungcheol yurdun kapısına koşarken, Gyeokchan da hızla çatıya uzanan yağmur suyu borusuna tırmanmaya başlamıştı.
Her şey saniyeler içinde oldu. Senelerdir içlerinde çok derinlerde bir yerde uykuya yatmış olan benlikleri birden uyanmış ve izin almadan harekete geçmişti.
"Sakın bırakma!"
Gyeokchan birilerinin duymasını umursamadan Sohoo'ya seslenirken, aynı anda Eungcheol da üzerine çevrilen bakışlara aldırmadan yurdun merdivenlerini tırmanıyordu.
"Çekil, yolu aç!"
Önünden hışımla geçen genç adamın yüzün gördüğünde, Bunok'un elindeki bardak yere düştü ve yüzlerce parçaya ayrıldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SNOWDROP: Happy Ever After
FanfictionAlternatif Snowdrop finali. Eun Youngro ile öldüğünü sandığı ilk aşkı Lim Sooho'nun yolları üç yılın ardından yeniden kesişir.