"Kangmoo haklı, sen gerçekten delisin!"
Gyeokchan direksiyonu öyle sıkı tutuyordu ki eklem yerleri bembeyaz olmuştu.
"Biraz sakin ol," dedi Eungcheol arka koltuktan başını uzatarak.
Gyeokchan ona göz ucuyla ters bir bakış attıktan sonra tek kelime etmeden yurdu izleyen Sooho'yu dirseğiyle dürttü. "Sooho beni dinle, bir terslik olmadan gidelim."
Sooho bakışlarını yavaşça adamın dirseğine, sonra da yüzüne çevirdi. "Sana gelmemeni söyledim."
Gyeokchan'ın dudakları öfkeli bir tebessümle kıvrıldı. "En son seni buraya tek gönderdiğimizde ne olduğunu unuttun mu?"
Sooho'nun sessizliği ortamın gerginliğini artırırken, Eungcheol konuyu değiştirmek için araya girdi.
"Buraya geleceklerini nasıl öğrendin?"
"Bir arkadaştan."
"Arkadaş... Merkez'de arkadaşların mı var?"
Pek sayılmazdı. Merkez, operasyonlarda onu kendi istihbarat elemanlarından daima ayrı tutuyordu. Toplantılarda herkesten ayrı bir köşede tek bir sandalyede oturuyordu. Aynı teknik ekiple bir kereden fazla göreve çıktığı hiç olmamıştı. Kangmoo yanında olmadıkça yemekhaneye girmesine bile izin verilmiyordu. Bütün bu önlemler diğerleriyle "kaynaşmaması" içindi. Merkez içinde bir tür gizli operasyon yürütmesinden endişe ediyor olmalılardı ama bütün bunların hiçbir anlamı yoktu. Güneyli istihbaratçıların onunla gönüllü bir muhabbete girmesi mümkün değildi, birçoğu yüzüne bile bakmıyordu. Özellikle Baekdu operasyonundan sonra aralarındaki mesafe iyice açılmıştı.
Evvelki kış yapılan büyük operasyonda, Sooho Baekdu dağında fırtınanın ortasında, aç ve susuz olarak tam on üç gün geçirmişti. Birlikte çıktığı ekip üçüncü günden sonra ondan ümidi kesmiş, Merkez'e geri dönmüştü. Dolayısıyla onlardan on gün sonra sağ salim biçimde Merkez'e döndüğünde teşkilat içinde gerçek bir efsane olmuştu. Ona artık "hayalet" diyorlar ve ondan fazlasıyla çekiniyorlardı. Sooho da bundan hiç rahatsız değildi. Fakat ilginç bir şekilde bir kişi, epeyce genç ve acemi bir ajan kendisine yanaşma cesaretini göstermişti. Kangmoo'nun ekibinden bir genç kız, Sooho'nun kayıtsızlığına karşın toplantı aralarında ona bir bardak kahve getirmekten vazgeçmiyordu. Başta bunun toyluk veya aptalca bir hayranlık olduğunu düşünmüştü Sooho. Bu yüzden ona karşılık vermiyordu. Ta ki o güne kadar...
"Hadi," dedi kız elindeki bardağı ısrarla uzatırken. "Sadece bir şey soracağım."
Sooho kollarını önünde bağlayıp gözlerini kapattı. Her zaman yaptığı gibi kız pes edip uzaklaşana kadar böyle durmayı planlıyordu.
"Bak, bu sana getirdiğim altmış ikinci kahve. Yani oldukça inatçı olduğumu anlamışsındır. Benden kurtulmak istiyorsan cevap vermen yeterli. Söz veriyorum bir daha seni asla rahatsız etmeyeceğim."
Sooho bıkkınlıkla soluk verirken yavaşça gözlerini aralayıp kıza baktı.
"Söz?"
Kızın bakışları birden aydınlanmıştı. "Şeref sözü," dedi sol elini kaldırarak.
Sooho başıyla onaylayarak kaykıldığı sandalyeden doğruldu ama kollarını çözmemişti. Bunun örtülü bir kabul olduğunu anlayan kız hevesle söze girdi.
"Ah, evet... Şey... Merak ediyorum da, nasıl yaptın? Yani..."
Sooho kızın cümlesini tamamlamasına müsaade etmeden araya girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SNOWDROP: Happy Ever After
Hayran KurguAlternatif Snowdrop finali. Eun Youngro ile öldüğünü sandığı ilk aşkı Lim Sooho'nun yolları üç yılın ardından yeniden kesişir.