Büyük akçaağacın gövdesine yaslanmış, gözlerini dilek fenerinin kağıdına şekil çizmekle meşgul olan Yibo'ya çevirmişti. İçindeki umudun ve sevginin parmak uçlarındaki kağıtta şekil alması Zhan'ı oldukça etkisi altına almıştı. Güneş Yibo'nun alnının sol tarafına vuruyor ve ağacın yaprağının gölgesi ise saçlarının üstünde kendini gösteriyordu. Şekl-i Şahane'nin bir çeşit örneğiydi Yibo, Zhan için. Küçük gözleri arada büyüyüp küçülüyordu. Şekilli ve uzun parmakları boya olmuş, gökyüzünde hüküm süren gökkuşağını eline indirmişti.
Elini sürdüğü her şey böyle renkleniyor muydu acaba Yibo'nun? Dokunduğu her hayatta çiçekler açtırabiliyor muydu? Veya dilinden dökülen her sözcük, anlamlı bir şarkı oluşturuyor muydu? Neler yapabiliyor diye düşünmek artık Zhan'a kalmıştı. Peki Zhan'ın gerçekten öğrenmeye gücü var mıydı? Ya da hayatına yeni bir arkadaş almak için gerçekten bir uğraş verecek miydi? Şimdilik muamma, bilinmezdi.
Boyalı parmak uçlarını, alnındaki saçı geri atmak için kullandığında bir elin onun bileğinden tutacağını tahmin edememişti Yibo. Bileğini sıkıca kavramış Zhan, dünden kalan kırmızı gözleri ile Yibo'ya bakıyordu. Fakat saniyelerin su misali aktığını fark ettiği anda elini, güçlü bilekten çekip Yibo'nun alnındaki saçı geriye attı.
"Parmaklarındaki boya alnına bulaşmasın diye-"
Sözünü devam ettiremedi. Saniselik temas ettiği tenin sıcaklığı o kadar güzeldi ki. 'Sevgi sıcaklığı gibi bir sıcaklığın var Yibo' diyebildi içinden.
Sevgi Sıcaklığı? Sahi hiç Zhan daha önce sevgi sıcaklığını hissetmiş miydi? Nerden biliyordu ki bunu?
Yibo, ilk başta Zhan'ın bu düşünceli haline şaşırdı. İçine karabasan mi kaçtı diye düşündü bir an. Ama sonra bu şaşkınlığını belli etmeden dişlerini de göstererek gülümsedi.
" Ehee Teşekkür ederim Zhan"
"Önemli değil"
Zorla cevap vermişti Zhan. Gözlerine dahi bakmamıştı Yibo'nun. O sevgi sıcaklığı Zhan'ın soğuk bünyesine ağır gelmişti.
.
.Piknik sepetinden yavaşça çıkardığı kahvaltılıkları Zhan'ın önüne koymaya başlamıştı Yibo. Kendi elleri ile kısa bir süre de hazırlamıştı Zhan için.
"Zhan, bir şey soracağım sana."
"Sor"
Yibo elindeki çay fincanlarını Zhan'ın önüne bıraktı.
"Kaç yaşındasın? Çok genç ve güzel bir yüzün var Zhan. Ama yüzün bir o kadar da yorgun."
Evet çok yorgundu Zhan. Yaşadığı şeyler kolay değildi. Ve bu genç yaşında göz altları mosmor, sağlığı iyi değildi.
"28 yaşındayım"
Yibo, Zhan'ın verdiği cevaptan sonra gözlerini kocaman açarak ağzından şaşkınlık nidası çıkarmıştı.
"Sen-, benden büyüksün. Ah hayır sana Ge demek zorunda kalacağım."
Zhan, en iyi yaptığı hareketi yapıp göz devirdi.
"O kadar samimi miyiz? Ge diyecek kadar?"
Buz gibi ses tonu vardı ve bu tona eklenen ateş kırmızısı gözlerin arkasındaki yaşı da ihmal etmek olmazdı.
Yibo tam cevap verecekti ki akçaağaçtan düşen küçücük bir yaprağın Zhan'ın saçlarında saklandığını gördü. Ve usulca yaklaştı Zhan'a. Boyu, Zhan'dan daha kısa olduğu için dizlerinin üstünde durdu Yibo. Dudakları tam Zhan'ın kirpiklerinin üzerindeydi. Dudağının alevi, Zhan'ın kirpiklerinde dans ediyordu. Ve o sırada araladı ateşlerin en soğuğu olan dudaklarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanus ve Böğürtlen ~ Yizhan
FanficAşkın tanımı daha önce binlerce kez yapıldı. Ve ben kesinlikle bu güçlü duyguya inanıyorum senin aksine Okyanus adam. Nerden çıktın karşıma böyle Böğürtlen Çocuk? Ah bir bilsen efsaneler dökülüyor gülüşlerinden.