yorum yapmayi unutmazz ve bir suru yorum yaparsaniz hepinizi öpüyomusum
not:öpücüklerim sihirlidir
ikinci not:bölüm hem text hem düzyaziSadece okulun bahçesindeki spot ışıklarının aydınlattığı spor salonunda bir kol saatime bir de kapıya bakarken ayağımın altındaki basketbol topuna sinirli bir tekme geçirmiştim. Delirmiş olmalıyım, çünkü gecenin on ikisinde okula gizlice girip spor salonunda Jungkook'u bekliyorum. Hayatımın olası bir düzeni vardı. Olması gerektiği gibi ilerler, her şey tam vaktinde gerçekleşirdi. Tüm günüm saatlerle sabitlenmişti ama bu iş son zamanlarda istediğim gibi gitmiyordu.
Jeon Jungkook tam gir düzen bozucuydu ve ben bundan nefret etmiştim.
Kol saatimin tiktakları boş salonda daha duyulur hale gelirken on dakikadır burada bekliyor olmak bile yeterince sinir bozucuydu. Spor salonunun demir kapısı gürültüyle açıldığında her zamanki basketbol üniformalarıyla içeri yavaş bir adım atmıştı. Acele et, acele et. Bir şeylerin yavaş yapılması sinirimi bozuyor. Saçları her zamanki gibiydi, görünüşü, basketbol ayakkabıları, üzerindeki tüm dağınıklık gözlerimi yoruyordu.
"Çok beklettim mi?" Ses tonunda gerçek bir merak yoktu. Suratında can sıkıcı bir gülümseme vardı. O böyle birisiydi, lise birden beri koridorda her yanından geçişimde yolumu değiştirdiğim, gözlerimi acıtan piercinglerini görünce burnumu kırıştırdığım, sınıfta arkama ne zaman dönmek zorunda kalsam arka sırada uyukladığını gördüğüm çocuktu. Kaç dakika beklettiğini söylemek için kolumu kaldırıp bakışlarımı yine kol saatime çevirdiğimde saatin durduğunu görmüştüm. Sol elimle saatin üzerine birkaç kez vururken ne akrep ne de yelkovan yerinden oynamamaya devam ediyordu. Benim tüm acele etme isteğim, bunun aksine onun yavaş adımları ve sıçtığımın kol saati. Zamanı ilerletmek istedikçe zaman olduğu yerde duruyor.
"Bir an önce yapalım şu maçı da bitsin." Dedim.
Yüzüne potanın gölgesi düşüyordu, yine de kaşlarının havalandığını ve dudaklarını birbirine bastırdığını görmüştüm. Rahatsız edici bir tınıyla cıklarken "Parlak çocuk, hep acele ediyorsun." Demişti. Bir şeyi izlerken, büyülendiğim anlar olurdu. Liseye ilk başladığımda kalın bir fen kitabında Hawking radyasyonuna rastladığımda gözlerimi üzerinden ayırmak için aptal olmam gerektiğini düşünmüştüm. Her cümleyi tekrar okumak, her bir kelimeye tek tek bakmak gerekir. Şuan, şuan bakışlarımın onun üzerinde gezdiği hiçbir saniyede istek yoktu. Aksine koca bir boşluk hissi veriyordu. Boşluk ve bilinmezlik.
Her şeyi bilmek istiyorum, hem de her şeyi. O hâlde Jeon Jungkook'la işim ne? Onu bilemezsin. Bilemeyeceğin şeylerle vakit kaybetme Kim Taehyung. Her kara delik bir gün buharlaşıp yok olacak. Jungkook gibi.
"Bakışların bende çok takılı kalıyor Taehyung, acele etmek ister gibi değilsin?"
"Kaç basket atarsam kazanıp burdan siktirip giderim onu söyle." Söylediğinin üzerine bakışlarımı ondan çekip ayağımın altındaki topa çevirmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
paper and scissors ∤ taekook
Short StoryKore'nin en ünlü özel liselerinden olan Gwangju kolejinde birbirinin hayatlarına girmeleri imkansız görünen on sekiz yaşında bir kağıt; bir de makas var ve birisi diğerinin pürüzsüz hayatına ufak kesikler atmak istiyor. texting-prose 110222, asheswan