1.bölüm: Kan sıçramış hayaller

6 1 0
                                    

1.Bölüm: Kan sıçramış hayller

     "Hayalim kirlenmesin diye vazgeçtim ondan..."
 

    Biri bir iğne aldı eline içinde yaşadığım balona batırdı ve ben doğdum. Dünyada’ ki ilk nefesimde çektim içime acıyı ve ihaneti. Ben doğdum ve annem beni karanlığın ortasında bırakıp gitti. Ben doğdum ve annem kendini öldürdü.   
Bebekler anne karnına düştükten iki ay sonra ruhları gelirmiş ben ruhumla buluşur buluşmaz bir hayal kurdum, ben annemin içinde büyürken, hayalimde benim içimde büyüdü. Ben doğdum ama hayalim doğmadı çünkü gördüm, gözlerimi açtığım ilk saniye hayatın kirliliğini gördüm, aldığım ilk nefeste gerçek hayatı çektim içime ve hayalim kirlenmesin diye vazgeçtim ondan.              
 Biri kanlı elleriyle beni kolları arasına aldı, yeni doğmuştum ama nefreti, intikamı herkesten daha net hissettim. Kolları arasında durduğum kalpteki siyahlık gözyaşlarımı tetikledi.                                                 

Haris Gürel insanların tüm kötülüklerini kalbinde barındırıyordu. O hayalleri sevmezdi, ona göre sadece çocuklar hayal kurardı ve o çocukları sevmezdi ama bilmediği bir şey vardı hayalim beni ben daha doğmadan bulmuştu, sanki biliyormuş gibi ve hayaller kendisini kurana sadıktı.
 
“Bu kadar mı nefret ediyorsun benden hayat”

mırıltımı ben zor duymuşken karanlığın içinde cebelleşen denizin dalgaları duymuş muydu acaba? Gecenin karanlığına hapsolmuş parlak yıldızlar duymuş muydu peki? Annemle babamın işlediği günahın tohumu olarak doğmuştum ve bedelleri de hep ben ödüyordum. Hayat ya da hayatın içinde kaybolup giden insan suretleri bedelleri hep masumlara ödetiyordu, sanki beyaz kalan bir kaç yüreğe de siyah sıçratmak istermiş gibi.                                          
Ben Lizge Gürel bi önemi yok ama 25 yaşındayım ve avukatım.  Hayatıma yön vermekten haz duyan, beni siyaha boyamaktan çekinmeyen, olmayan kalbi ufacık bile sızlamayan Haris Gürel kısa bir süre önce ortadan kaybolmuştu, neden bilmiyordum ama bir şeylerin olucağını ezberlemiştim ve bekliyordum sadece. Her ne olucaksa olmasını, beni bir kez daha yaralamasını ve çekip gitmesini ama öy le olmamıştı işte.  Ama olucaktı.

Oturduğun bu dört duvar beni boğmaya başlayınca gecenin bir yarısı olmasına ve dışarıdaki felaket yağmura aldırmadan arabanın anahtarını aldım ve çıktım. Yine oraya gidiyordum, beni daha çok boğucağını bile bile. Ben arabayı sürmeye başlar başlamaz yağmur ve rüzgar anlaşmış gibi daha da artmıştı. Arabanın kontrolünü sağlamakta zorlanıyordum ve girdiğim sapak komsenin bilmediği tek bir yere gidiyordu. Arabanın kontrolünü elimden tamamen koparmama sebep olan şey karşıdan gelen ve aynı şekilde arabayı zar zor kullanan kişiydi. Dar bir sapaktı. Bir tarafı bayır aşşağı inerken, diğer tarafı dik bir dağa çıkıyordu.

Gecenin bir yarısı fırtınada iki araba karşı karşıya gelirken bu kazadan kurtulmanın bir yolunun olmadığını her ikiside biliyordu. Yağmur daha da arttı, rüzgar hızlandı, bulutlar ışık veren yıldızların önünü kapattı iyice. İki arabanın kaza yaparken ki sesinden acı çığlıklar duyulmadı.
Kız ulaşamadığı gökyüzünden iyice uzaklaşacağı için ağladı.
Adam insanlardan intikamını alamadığı için bağırdı.

İki araba mutlak kazayı yaptığında yağmur azaldı, rüzgar yavaşladı. Pek kimsenin bilmediği bu yolda kızın arabasından çıkan dumanlar birazdan arabanın patlıycağını gösteriyordu. Adam 10 dakikaya yakın bir süreden sonra gözlerini acıyla kırpıştırdı. Bir süre etrafına bakındığında sıkışan ayağını zar zor kurtarıp indi arabadan. Karşı arabadan çıkan dumanlar iyiye işaret değildi. Adam gülümsedi zaten iyi şeyler onu bırakalı çok oluyordu.
Sonra gözleri arabanın sürücü kapısından sarkan ama kemer sayesinde düşmeyen kızın yere değen saçlarına takıldı, ardından yüzüne

Siyah Boya Fırçası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin