14 Mart 2073.
Kapının önünde ayakta dikilirken baktığım sayılar bir tarihi işaret ediyordu. 14 Mart. Hayatım boyunca yeni bir şeye başlarken hep duraksamıştım. Örgüt bana rutini öğretmişti, yeni ve farklı her şey o rutine bir darbeydi.
Şimdi katılacağım deney de bu darbelerden biriydi. O an biliyordum ki eğitimime katkısı olmayacağını düşünsem asla katılmazdım.
"İçeride görüntü kayıtları yapılıyor ancak ses kaydı yok. Deneklerin birbirine olan herhangi bir atağı dikkate alınmayacak çünkü eğitim zaten savunma üzerine. Ancak kendini gerçekten tehdit altında hissedersen kapının üstündeki kameraya mola işareti vermelisin. Aksi takdirde seni içeriden çıkarmayacağız."
Eğitmene göz ucuyla baktım. "Beni öldürse bile işaret vermediğim için kapıyı açmayacaksınız yani?"
"İmzaladığın kağıtta sorumluluk almadığımızı okumuş olman gerekirdi." Kadının yüzünde benimkine benzeyen mermerden bir ifade vardı. Sinirlendiğimi hissettim ama tek kelime etmedim.
"Buluşma partilerinin zamanı size bildirilecek. Bu kadar. Girebilirsin."
Sözünü bitirdiği anda kapı birden yana doğru açıldı ve tek bir adım atıp içeri girdiğimde ardımdan geri kapandı. Aynı kapının üstündekine benzer bir tarih-zaman sayacı karşımdaki duvarda da vardı. Dijital saatin üzerinde saniyeler yavaşça akıyordu.
"Hoş geldin."
Başımı sola çevirdiğimde tekli koltukta oturan Cesur'u gördüm. Hafifçe gülümsüyordu. Önce cevap vermeden odayı inceledim. Oda yansımalı gibiydi. Onun olduğu tarafta duvara yaslı tekli bir yatak, yatağın ayak ucuna yakın bir koltuk, yatağın hemen sağ dibinde bir komodin ve koltuğun da bitişiğinde büyükçe bir dolap vardı. Simetrik şekilde benim kısmım da aynıydı. Ortaya ise iki kişilik bir yemek masası ve iki sandalye koymuşlardı.
"Çok sıkıcı bir oda," dedim kendi tarafıma doğru yürürken.
"Bir şeyleri sıkıcı bulman çok garip."
Kaşlarımı çatıp ona baktığım sırada koltuğa oturuyordum. "Neden?" dedim ve botlarımın bağcıklarını çözmeye başladım.
Omuz silkti. Elinde bir bıçak döndürüyordu. Aynı zamanda beni izliyordu. "Senin de çok eğlenceli bir insan olduğun söylenemez çünkü."
Ukala. Göz devirdim. "Beni tanımadan yorum yapmadan çok aptalca değil mi sence de?"
"Belki de seni tahrik edip sinirlendirmeye çalışıyorumdur. Belki tek amacım bana öyle olmadığını ispat ettirmeye çalışmak? Beni çabucak hafife alman kalbimi kırdı açıkçası," deyip dudak büktü dalga geçercesine. Botlarımı çıkarıp dolaba yöneldim. Bu adam gerçekten sinirimi bozmaya yetecek kadar çok ve gereksiz konuşabiliyordu.
Dolaba koydukları spor ayakkabıyı ayağıma giydim, sırtım ona dönüktü. Üstümdeki sweati çıkardığımda sporcu atletimle kalmıştım. Tam dolaba bıraktıkları bir tişörtü giyecekken sertçe kollarımın tutulmasıyla bağırdım.
"Ne yapıyorsun aptal?!"
İlk defa böyle sert ve coşkulu bir tepki veriyordum çünkü şu an bileklerim arkamda bel hizamda birleşmiş, sert bir el tarafından sıkıca tutuluyordu. Tepkim kısa sürmüştü, anında sakinleşip ne yapmaya çalıştığını anlamak için durdum.
"Cesur, ne yapıyorsun diye sordum," dedim dişlerimin arasından. Çırpınmıyor ya da direnmiyordum, bileklerimi tutmasına izin verdim. Aptal bir adam değildi, bu kısa sürede en azından bu kadarını anlayabilmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hol
Science FictionODA'nın devam kitabıdır. xxx 2073. Bu dünyada devlet solumaya devam ettikçe, biz de ölmeye devam edeceğiz. Geçmişi unuttun, bizi köleleştirdiler. Şimdi avuçlarındayız. Ama elimi tutarsan beraber kaçabiliriz. 2073. Devletin pençesinden kurtulabilir...