Bölüm 12 (+18)

17.2K 622 143
                                    

Bir kez daha uyuyamayacağıma karar vererek duşa girdim. Sabahın erken saatlerindeydik. Adam'ın uyanıp uyanmadığını merak ediyordum. Üzerime bir şeyler geçirip odadan çıktım. Çatal kaşık seslerini duyduğumda yemek odasına yönelmiştim bile. Yemek odası her iki tarafından da farklı bir odaya bağlıydı. Mutfak ve salon. Ya da salonlardan birine en azından. Masanın başında Adam'ı görünce rüyam aklıma düşerek nefesimi bozdu. Masaya hazırlanmış kahvaltısından keyif aldığı her hâlinden belliydi.

Saçları başının ardından bir at kuyruğu ile tutturmuştu fakat öyle bir ayarlamıştı ki yüzünün yaralı kısmına bolca saç düşüyordu. Bunun bir alışkanlık olduğunu düşündüm. Yarasının ona kazandırdığı bir alışkanlık.

Başını kaldırdı ve gözleri benimle buluştu. "Günaydın," dedim, o hâlâ suratıma bakarken.

"Günaydın," dedi çatallı, sabah sesiyle.

"Katılabilir miyim?"

"Tabii ki," dedi eliyle yanındaki sandalyeyi göstererek. "Erkenci misin, uykucu musun bilemediğimden uyandırmak istemedim."

"Erkenciyimdir."

"Görebiliyorum," dedi yamukça gülümseyerek.

Yanına oturduğumda onu şöyle bir süzdüm. Lacivert gömleğinin birkaç düğmesi açıktı ve samimiyetimize rağmen görmediğim kadar çok tenini gözler önüne seriyordu. Boynundan sarkan gümüş bir kolyenin zincirini görebiliyordum. Gömleğinin kolları dirseklerinde toplanmıştı. Gözlerim üst bedeninde dolaşırken kirpiklerinin arasından bakışlarımı yakaladı.

Ben hâlâ pijama sayılabilecek kıyafetlerleydim. Boğazımı temizledim. "İşe mi gidiyorsun?"

Başıyla onayladı. "Şirkete uğrayacağım." Çayından bir yudum alıp dudaklarını yaladı. "Gelmek ister misin?"

"Ben hazır değilim, demek istediğim eğer beklerim diyor-"

"Beklerim, güzel. Kahvaltını et." Tabağıma masadaki birkaç şeyden koydu ve ben yerken çayını yudumlamaya devam etti.

Tamamen doyduğuma karar verdiğimde, hazırlanmak istediğimi belirterek masadan kalktım. Bayan Potts yakınlarda gözükmüyordu. Odama geçip getirdiğim eşyalar yığınına göz attım. Hiçbirini yerleştirmemiştim. Bavullarımın arasından uçuk sarı, belime oturan ve dizime kadar inen, omuzları düşük elbisemi buldum. Odanın içinde bir yerlerde ütü olduğuna emindim. Odada bir evde ihtiyacım olabilecek her şey vardı, mutfak hariç. Banyo dolabında ütüyü bulduğumda sevinçten sessiz bir çığlık attım.

Saçlarım, makyajım ve ütülü elbisemle hazırdım. Çantamı alıp evden çıktığımda Adam, arabaya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmişti. Lacivert gömleği siyah bir pantolonla birleşmişti. Başını kaldırıp beni gördüğünde, benim ona yaptığımdan daha yoğun bir şekilde dolaştı gözleri bedenimi.

Elbisem rengine tezat biraz olsun resmilik taşıdığına inandığım sayılı kıyafetlerimden biriydi. Şirkete uygun olduğunu düşünerek giymiştim bu elbiseyi. Kalçalarımı saran ve dizlerimin üzerinde biten eteği ile aklımdan geçen tek düşüncenin resmiyet olmadığını söyleyebilirdim. Beni iyi hissettiriyordu.

Hiçbir şey demeden yamukça gülümseyerek kapımı açtı ve geçmeme izin verdi. Benden sonra kendisi de yanıma yerleşti. Lumiere de şoför koltuğunda yerini aldı. Kendi arabasını kendi sürecek en azından kendi sürmek isteyecek biri gibiydi. Lumiere'nin kullanmasını sebepsizce yadırgasam da tek gözünün kör oluşu onu araba kullanmaktan alıkoyuyor olabilirdi. Sormadım.

Çirkin Güzelliği (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin