Bella
Gün doğduğunda biz çoktan yaşadığımız küçük şehirden uzaklaşmıştık. Yol boyunca babam ile neredeyse hiç konuşmamıştık, ara ara buluşan gözlerimiz ile özür dolu bakışlarını görmüştüm. Hiçbir şey demedim. Özür dilemesi gereksizdi. Yanlış bir şey yapmamıştı ki. O kadının ve kızlarının nasıl insanlar olduğunu ona yıllar önce söylemeliydim. Bir şekilde belli etmeliydim. Beni annemden yadigar kalan birkaç parça eşya ve takı ile tehdit etmeselerdi, belki de korkup pusmazdım bu kadar.
Sesini artık hatırlayamadığım annemin eşyalarına o kadının dokunacak olmasının fikri bile yüreğimi titretiyordu. Bunu fark edecek kadar açık gözlüydüler. En ufak bir hareketimde konunun oraya geleceğini öğrenecek kadar uzun süre yaşamıştım onlarla. Bu evliliğin sadece babamın kurtarıcısı olmamasını umut ederek çıkmıştım yola. Hiç konuşmayan babam, yeşeren umutlarıma ket vursa da sessizliği de gürültüyü de umursamamayı öğrenmiştim.
Çirkin bir adamla evleneceğim için miydi bu hüznü? Yoksa onun için bir anlaşmayı kabul etmem miydi onu bu kadar üzen? Başımı arabanın camına yasladım ve hızla kayıp giden ağaçları, gittikçe daha da şehirleşen yolu izledim. Sustum. Alabildiğim her şeyi almıştım yanıma. Annemin eşyaları da artık benimleydi. Onları çantaya atarken ki hor bakışları canımı sıksa da umurumda değildi. Benimdiler ve benimleydiler. Elimden çekip alır diye takamadığım yüzüğünü çevirdim parmağımda. Kalın, altın bir yüzüktü. Düzdü. Sadeydi. İçinde babamın ve annemin isimleri kazılıydı. Bir şekilde böylece hep yanımda olacaklardı.
Araba büyük bir binanın önünde durduğunda ben daha duruşumuzu algılayamadan kapım açıldı. Üniformalı görevli inmeme yardımcı oldu ve babam ile beni başka bir görevliye yönlendirdi. Devasa binanın asansörüne binip en üst kata çıktık. Bizi buraya kadar getiren kadın, bir başka kadına devretti görevi. En sonunda iki taraflı büyük bir kapının önünde durduğumuzda nefesimin hızlanmasına engel olamadım. Tek elimi göğsüme koyup kendimi sakinleştirmeye çalıştığım sırada babam öbür elimi avcunun içine alıp güven vererek sıktı. İşte bu kadardı. Müstakbel eşim ile bu şekilde tanışacaktım. Ona aşık olmayacaktım. Belki de hiç sevmeyecektim veyahut sevilmeyecektim. Hangisinin daha kötü olduğuna karar veremiyordum.
Karşılıksız bir aşka düşmem ve hiç sevilmemem mi? Yoksa eşimi hiç sevmemem mi? Sanırım hiç sevmemeyi, sevilmemeye tercih ederdim. Bencildim belki fakat açtım da. Ondan bana âşık olmasını, aşkımdan yataklara düşmesini beklemiyordum tabii kii ama beni hiç sevmeme fikri avuçlarıma inanılmaz bir kaşıntı yapıyordu. Sevilmek, sayılmak, anlaşılmak istiyordum.
Komikti. Hayatıma giren tek bir kişiden bile bunları görememişken anlaşma uğruna evleneceğim kişiden beklemem sadece komikti. Belki birazcık da acınası. Yargılayabilir miydi herhangi biri beni? Sanmam.
Kapının ardında camın önündeki kocaman masanın başında oturan adam ayaklandı bizi gördüğünde.
"Teklifimi kabul etmene çok sevindim," derken babam ile tokalaştı.
"Mecbur kaldım," dedi babam neredeyse fısıldayarak.
Babam yaşındaki adam yüzünde bir gülümseme ile bana döndü. Elleri omuzlarımı buldu. "Ah sana bir bakayım," deyip tüm yüzümü ve ardından vücudumu süzdü. Damızlık bir inekten farksız hissettim.
"Güzel kızım, sen artık benim de kızımsın. Ben Eric, Adam'ın babası ve artık babanın da ortağıyım," dedi.
"Memnun oldum efendim."
"Ah hayır, bu resmiyete gerek yok. Bana Eric de. İstersen baba de."
Teşekkür ederim, kalsın.
"Teşekkür ederim Eric," deyip kibarca gülümsediğimde bir gülümseme ile karşılık aldım. Dönüp masasına yürüdü.
"Nikah için işlemleriniz birkaç güne başlatılacak. Gerekli belgelerin listesi burada," dedi masasın çekmecesinden aldığı bir zarfı babama uzatırken.
Babamın zarfı tutan parmaklarının titrediğini gördüm ve yanında sarkan elinin serçe parmağını tuttum. Gözleri benimkileri bulduğunda gülümsedim.
"Gün içerisinde tamamlar ve yollarım. Kızım yol yorgunu."
"Ah, evet. Bir araba hazırlattım, onu Adam'ın yanına götürecek."
Babam ile kaşlarımız çatıldı bu sözlerini duyduğumuzda.
"Nikah gerçekleşene kadar beraber kalacağımızı düşünmüştüm," dedi babam.
"Hayır, bir an önce tanışmaları gerek. Böylesi daha uygun. Hem bizim de seninle iş konuşmamız gerekiyor. Adam ve Bella'nın da konuşacak çok şeyi olacaktır," dedi Eric başını iki yana sallayarak.
Babamdan ayrılacağımı bilsem de bu kadar çabuk ve ani olmasını beklemiyordum bu ayrılığın. Gözlerime dolan yaşlara engel olamadım. Babam yüzüme baktığında dolan gözlerimi gördü.
"Hayır. Anlaşma yok. İstemiyorum," dedi hızlıca. Eric de ben de afalladık bu tepkisine. "Hiçbir şey kızımın göz yaşlarına değmez," dedi avuçlarına aldığı elimi öperken.
Yanağımdan süzülen bir damla yaş, yeri boyladı.
"Anlıyorum fakat kızının baş tacı edileceğini bilmelisin. Bir istediği iki edilmeyecek."
Babamın elini sıkıp, "İyi olacağım. Araba hazırsa ben hazırım," dedim Eric'e dönerek.
"Hazır."
"Emin misin?" diye sordu babam son kez.
"Eminim," dediğimde beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
"Teşekkür ederim," diye fısıldadı saçlarımın arasına.
Sadece gülümsedim. Ağzımı açsam göz yaşlarımı tutamayabilirdim. Böylece vedalaştık ve ben değişen görevliler eşliğinde arabaya bindim. Kapanan kapı ile bastırdığım hıçkırıklarım serbest kaldı. Tüm yüzüm göz yaşlarım ile ıslanana dek ağladım. Şehirin kalabalığından uzaklaştık. Önce binalar azaldı, sonra etraftaki evler. Çok geniş bir demir bahçe kapılarının açılması ile yeni evimin arazisine girmiştik bile. Ağaçlarla kaplı uzun bir yol gittik. En sonunda hiç görmediğim kadar büyük bir evin önünde durdu araba. El alışkanlığı ile kapımı kendim açtığımda şoför hızlıca gelmiş ve başladığım işi bitirerek kapımı tamamen açmıştı.
"Bavullarım?"
"Akşam olmadan tüm eşyalarınız teslim edilecek."
Evin birkaç basamak yukardaki girişine baktım. Anlaşılan tek başıma çalacaktım kapıyı. Ben daha kapının önüne gelmeden araba basıp gitti. Gözden kaybolana dek arkasından baktım sebepsizce. Sanırım bir şekilde bu yalnız bırakılışın bana cesaret vermesini bekledim. Vermedi. Düzensizleşen nefesimi toparlamaya çalışırken bir anda çaldım kapıyı. Bir adım geri çekildim, bu yaptığıma inanamayarak. Buraya kadar gelmekten daha zor gelmişti kapıyı çalmak. Kapı yavaşça açıldı.
Bakışlarım aralanan kapının arkasındaki bedene kaydı. Çıplak ayaklar, lacivert bir eşofman altı, ki neredeyse belinden düşüyordu, çıplak geniş bir göğüs ve omuzlarına gelen sarı-kumral düz saçlar. Gözlerim kalın, hayat damarı belli olan boynunda önce adem elmasını buldu, sonra çenesini ve yüzünü.
Yüzünün sol yanında alnından çenesine kadar göz kapağından geçen derin bir iz vardı. Yanağı kesikler doluydu ve sol gözü kördü. Yarık kaşının ortasından geçiyor, göz kapağını hafifçe büzüyor gibi duruyordu. Yüzünü yarı yarıya kapatan saçlardan tamamını seçemiyordum.
Aynı benim onu süzdüğüm gibi süzdü beni. Yüzünün sağ kısmındaki dudağı yukarı kıvrıldı. Sol tarafı ise hafifçe titredi. Gülümsemeye karşı koyuyor gibiydi.
"Sonunda dişime göre birini yollayabildi," dedi, pençe gibi elleri kolumu kavrayıp beni içeri çekmeden hemen önce.
750-800 kelime arası bölümler olacak, tekrar ve tekrar uyarıyorum; DARK ROMANCE. Rahatsız olacaklar bu bölümden sonrasını okumasınlar 💓 umarım beğenirsiiiniz 😋
17.03.2022 hafif bir düzenlemeden geçildi 💓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çirkin Güzelliği (+18)
RomansaHepimiz Güzel ve Çirkin'in masalını defalarca dinlemişizdir. Yeni bir versiyonunu yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz 💓 UYARI: Dark Romance kategorisinde yazılıyor! +18 içerik içerir.