Duygularınızı ne kadar üstte yaşarsanız vücudunuza vereceği adrenalin, serotonin vb. hormonlarının seviyesi bir o kadar yüksek olur. Örneğin yüksek bir yerden aşağı atlarsanız karnınıza saplanan adrenalin sancısı yüreğinizi hoplatacak bir his bırakır. Bu yüzden bunu bilir ve buna göre hareket ederseniz, işler sizin için daha basit olur.
Ancak bazı durumlar olur ve bilseniz bile yapmaktan kendinizi alamazsınız. Ben mesela, Moonjo'nun karnıma sapladığı sancının korku olduğunu biliyorum fakat onun sanatına ilgi duymaktan geri duramıyorum. Bu yola neden girdiğimin bir açıklaması yok, sanırım sadece bir eğlence arıyorum.
Belki de birazcık, minicik bir ihtimal olarak da işimi geri alma şansım olabilirdi.
Başımdaki ince ağrı neredeyse iki gündür uyumadığımı yüzüme vurmak ister gibi kulaklarımda yankılanıyordu. Öylece geçmesini bekledim, şu an da şuurumu kaybedecek duruma gelsem bile ayakta durmalıydım. Göz torbalarımın karardığını, pınarlarımın derin ağrısından anlayabiliyordum. Göz kapaklarımın baskısını görmezden gelmeye çalışarak kapalı televizyona bakmaya devam ettim.
Neredeyse dört saattir siyah ekranı izliyordum ve açıkçası bu beni rahatsız etmiyordu. Gözlerimin yorgunluğuna karşılık beynim harıl harıl çalışıyordu, bir saniye bile duraksamadan.
Şu anda düşündüğüm birkaç ihtimal vardı. Birincisi amirimin beni er ya da geç arayıp vaka için yardım isteyeceği ve benim kendimi kanıtlama şansı yakalayacağım yönünde bir ihtimal. Sanıyorum ki gerçekleşecek olanı da tam olarak bu. Tecrübelerim diğerlerine kıyasla oldukça üst düzeyde.
İkinci ihtimal ise, pek mantıklı değildi ama Moonjo ile illegal bir işbirliği yapacağım yönünde. Ziyaretlerimde ondan yeterince bilgi alabilirsem taklitçiyi bulmak benim için çokta zor olmaz. Ancak dediğim gibi bu illegal ve mantıksız. Sonunda yarar değil zarar görme ihtimalimse oldukça yüksek. Ancak, sonuç ne olursa olsun kendimi bir şekilde kanıtlayacağıma dair kendime bir onur sözü verdim. Bu kadar çabuk pes etmektense illegal işlere bulaşmayı tercih ederim.
Mutfak kapısının üzerinde duran ahşap saate baktım. Neredeyse gece yarısı olmuştu ve hala kimse benimle iletişime geçmemişti. Buna hazırlıklıydım gerçi, daha ilk başında bana geleceklerini düşünmüyordum. Yine de göğsümü bastıran üzüntüyü bir türlü aşamıyordum.
Yaklaşık bir yarım saat sonra kapım aceleyle çalındı. Narsist bir gülümseme yüzümde yer alırken kapıya doğru yöneldim. Sonunda istediğimi alıyor olmamın yanı sıra tarihe geçecek bir olaya dahil oluyordum.
Kapıyı açarken kim olduğuna bakmadım. Eski takım arkadaşım Seongho'nun geliceğini biliyordum çünkü böyle şeylerde hep o gelirdi. Kovulduğumu söylemek içinde o gelmişti. O yüzden mazimiz vardı biraz.
"Sakın bana yalvarma."
"??"
Hasiktir.
"Monjoo?"
"Kenara çekil tatlım. Eve bir seri katili aldığını herkes görsün istemezsin." Bana göz kırpıp yanımdan geçti. Heyecan tüm bedenimi etkisi altına aldı. Ne yapacağımı bilemeyerek kapıyı kapattım ve peşinden salona girdim.
"Burada ne işin var?"
"Misafirlerine hep böyle kaba mı davranırsın?"
"Sadece davetsiz olanlara."
Söylediğim şey kahkaha atmasına neden oldu. Sonra oturduğu kanepeden kalktı ve kendine su doldurup tekte içti. Yeni bardak almaya tennezzül bile etmemişti.
"Bana ihtiyacın var." dedi Monjoo açıkça.
Ne demek istediğini anlayamadım. Yani evet ona ihtiyacım vardı ama ne konuda olduğunu onun bilmediğine gayet emindim. Çünkü bilerek bir polis kimliğiyle görüşmeye gitmemiştim.
Bardağı masaya bıraktıktan sonra hemen önümde durdu ve çenemden tutup yüzüne doğrudan bakmamı sağladı.
"Sanırım konuyu biraz daha açmalısın?"
"Sen ve ben, yeni Bonnie and Cylde olacağız."
"Seninle herhangi bir şey olmak istediğimi nereden çıkardın?"
"Benden hoşlanıyorsun." Eli yanağımda aşağı doğru kaydı. Gözleri bir katile ait olamayacak kadar parlak ve masum görünüyordu. Neler olduğunu henüz anlayamadan dudaklarıma bir öpücük kondurdu.
Karnımda bir alev topu yükseldi. Gözlerim sonuna kadar açıldı ve vücudum hareket etmeyi bir anlığına unuttu.
"Naptığını zannediyorsun?" Kolumun tersiyle dudaklarımı birkaç kez temizlerken yüzümü buruşturdum. Bu da neydi şimdi?
"Anlaşmamızı bir öpücükle taçlandırdık. Ha ama yeterli değil dersen sevişedebiliriz?"
"Ne? Asla!"
Omuz silkti. "Hayal kırıklığına uğradım ama neyse."
"Kaçtın mı?"
"Hayır rica ettim saldılar. Tabii ki de kaçtım."
"Polisi arayacağım." Blöftü. Sadece ne istediğini tam olarak söylemesini bekliyordum.
"Pekala. Onlara bana yardım ettiğini söyleyeceğim."
"Etmedim."
"Ettin. Baksana evindeyim ve sana bir öpücük verdim."
"Sen delisin."
"Yani öyle de denebilir. Psikopat demek daha doğru geliyor bana tabii sen nasıl uygun görürsen okeyim ben."
Bıkkınlıkla suratına baktığımda bana göz kırptı. "Görevden men edilmiş bir polis olduğunu biliyorum." dedi. "Geri dönebilmen için sana şans verdiğimi düşün.""Bunu nerden biliyorsun?"
"Senin olduğu gibi benimde tanıdıklarım var. Yani demem o ki elime düştün sevgilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAINTED LOVE
HorrorKatil kanlar içindeki kurbanı için ağladı. Onun yanına geldiğini fark etmedi bile. "Bir anlığına gerçekten onu sevdiğini düşünmüştüm."