Öldürme Sanatı

26 6 3
                                    

Öldürmek bir sanat biçimi midir?

Eğer insanları öldürürken bunu alengirli biçimlerde yapmak bir sanat sayılsaydı, o zaman sanat hangi cümlelerle açıklanırdı?

Bundan üç ya da dört yıl önce yakalanan bir seri katil cinayetini açıklarken şu cümleleri kullanmıştı; "Sanat yapmak için tuvale ihtiyaç duymuyorum. Zira boyam kan, tuvalim insan bedeni."

Ülke çapında büyük bir tartışmaya yol açan sözleri geçen yılların ardından hala çeşitli tartışmaların, arayışların veyahut tezlerin ana konusu olmaya devam ediyordu. Ben de bu kişilerden biriydim, sanat arayışımın nerede sonlanacağını, karşıma ne ya da kimi çıkaracağını bilmiyor oluşuma aldırmadan, geçen her bir günümü öğrenmek için kullandım.

Bütün bu uğraşlarımın sonucunda başladığım noktaya geri döndüğümde bile içimde umut vardı. Pes etmek, ertelemek veya başarısızlığı kabul etmek gibi bir lüksüm olmadı, olmayacak ve olamaz.

Kaybetme korkusu olan birinin hedefinden kolayca vazgeçmesi oldukça nadirdir. Çoğu kişi için bir ihtimal bile sayılmaz ama orada bir yerlerde vardır.

Gün geçtikçe yerimde saydığım gerçeği göz ardı edilemeyecek bir seviyeye ulaştı. Ne uğruna çabalıyorum? diye sorduğum günler pekte uzakta değildi. Umutsuzluk bir kara bulut gibi üzerime kondu ve seçeneklerimin azaldığı konusundaki fikirim, beni arayışıma bir süreliğine ara vermek için sık boğaz etmeye başladı.

Attığım her bir adımda cevabımı bulacağıma dair inancım solmaktan ziyade büyük bir coşkuyla yeşerdi. Çünkü özünde sanat dediğimiz şey, bizlerdik.

Bizler var oldukça sanat baki olacaktır.

Cani bir seri katilin sözlerinin aslında gerçekleri yansıtması kadar çetrefilli bir durum daha önce yaşanmamıştır. Bu aynı müzik derslerinde bize söylenen, 'Bedenimiz en güzel müzik aletidir.' olgusu gibi, basit ama birçok anlamlı barındıran cümlelerdir. İlk anlama oldukça benzer, bedenimiz bir tuvaldir ve mavi damarlarımızda akan kan ile sanat yaparız.

Şimdi bu sade ama düşündürücü cümlenin anlamını anlamakla kalmıyor, fikrin özüyle tanışma fırsatına sahip oluyorum. Kalp atışlarım ve düzensiz nefesim, heyecanımı dışarı vuruyordu. Sanatın dilini yeni yeni öğrenmiş biri olarak bir katile sempati duymam ne kadar doğru bilemiyorum. Yine de bundan vazgeçemiyorum. Parmak uçlarım karıncalanıyor ve etrafımdaki herhangi bir sesi algılamaya açık değilim. Geçtiğim her bir hücrede dış sesler daha anlaşılır bir hal alıyor, ürperti hayaleti içimden geçip gidiyordu.

Rahatsız değildim.

Sonunda heyecanımı sivrilten düşüncelerimi bırakmam gerekti. Tam karşımda oturuyordu, zincirli elleri sandalyenin ayaklarına bağlıydı. Karşısına oturana kadar yüzüme dahi bakmadı, yine de beni fark ettiğini biliyordum. Bunun zihinimdeki bir buluşma olmadığına emin olmak için uzun zamandır işlevsiz kalan ses tellerimi öksürükle temizledim.

Gözlerini arsızca gözüme diktiğinde duruşumu dikleştirdim. Yapacağı her bir hareket ürkütücü derecede korkunç olması gerekirken sıradan bir insandan oldukça farksızdı. Eğer onu dışarıda görseydim kesinlikle basit biri olduğunu düşünürdüm. Kahverengi saçları alnı üzerinde kıvrılıyordu ve bu onu oldukça şirin gösteriyordu. Gözlerini üzerimden çekmeden sakin bir tonda, "Adın ne?" diye sordu.

"Jongwoo." Elimi alnına uzatıp saçlarını gözünden çektim.

"Soyadın ne?" dedi hareketimi umursamadan.

"Yoon." dedim. "Yoon Jongwoo."

Kollarını yapabildiği kadar masanın üzerine yerleştirdi ve üzerine doğru yattı. "Benden ne istiyorsun?" Gözleri baskıcı bir auraya sahipti. Aslında beni iliklerime kadar korkutuyordu ama ben ona beni korkutma yetkisini vermemek konusunda emindim. Aynı şekilde masaya doğru yaslandım. "Sadece birkaç soru soracağım, M. Sana da uygun mudur?"

"Sinir bozucusun." dedikten sonra kafasını kaldırıp geriye yaslandı. "İşim hakkında konuşmayacağım. Ayrıca geçmişimi deşmeye kalkma."

Kaşlarım çatıldı, hiçbir şey demeden sandalyeden kalkıp kapıya doğru ilerledim.

"Gidiyor musun?"

Elim kapı kolundayken arkama döndüm. "Sanatını konuşmak için gelmiştim. Konuşmayacağını söyledin, öyleyse işimiz bitti." dedim.

Yüzünde garip bir ifade oluştu sonra aniden kahkaha atmaya başladı. "AHAHAHAH! Beni çok rahatsız ediyorsun." Başıyla sandalyeyi işaret etti. "Öyleyse birkaç soruyu cevaplayabilirim."

Sandalyeye geri oturdum, "İnsan öldürmek gerçekten bir sanat mıdır?"

Böyle bir soruyu beklemiyormuş gibi yüzümü inceledi. "Ne demek istiyorsun?"

Omuz silkip sorumu yinelerken gözlerimi gözlerine diktim. "Öldürmek sanatın bir parçası mıdır?"

Derin bir iç geçirdi. "Sanatın temel anlamı yaratıcılık ve hayal gücünün tasviridir. Ayrıca tarih boyunca sanatın neyi kapsadığı defalarca kez tartışılmış. Güzelleştirmek, ölümsüzleştirmek gibi anlamları da var."

"Sanatın tanımını zaten biliyorum." Dirseğimi masaya yaslayıp avuç içimle çenemi destekledim. "Bana senin için sanatın ne olduğunu anlat."

"Onları güzelleştiriyorum." duraksadı, "Ölümsüz bir hale getiriyorum. Yaptığım her şey onlara sunduğum bir lütuf. Hepsi, ahh hepsi çok güzeldi." Heyecanla öne doğru atıldı. "Değer verdiğim için yaptım."

"Sıkıcısın." Esnediğim için sesim bir homurtu gibi çıktı. "Cesetlerine bıraktığın çiçekler. V For Vendetta falan mı izledin?"

"Gerçekten çok sinirimi bozuyorsun." Göz devirdi. "Eğer V For Vendetta izlemiş olsaydım duvara adımı değil, "Fikirlere kurşun işlemez." repliğini yazardım."

Gülümsedim. "O zaman neden çiçek bırakıyorsun?"

Omuz silkti, "Bir nedeni yok. Bırakmak istedim ve bıraktım."

Loş sayılabilecek kadar kısık olan ışığın altında sessizce birbirimizi izledik. Dudaklarını açlıkla yalarken kaba bir şekilde homurdandı. "Eğer tutsak olmasaydım yeni kurbanım sen olurdun."

Hafifçe kıkırdadığımda bana samimi bir şekilde gülümsedi. "Bana değer veriyorsun öyleyse."

Başını iki yana salladı, "Ahh bebeğim hayır. Lütfen beni yanlış anlama. Kurbanım sen olurdun çünkü insan ırkında senin kadar rahatsız edici birine denk gelmedim."

"Öyleyse, sen bir katil misin yoksa kahraman mı?" Alayla sorduğum anlamsız bir soruydu, cevaplamasını beklemiyordum ama beni şaşırttı ve karşılık olarak, "Kahraman bir katilim." dedi. "Sonuç olarak kahramanlar düzeni sağlamak için öldürmezler mi?"

"Hayır. Kahramanlar kötüleri öldürür. Sen masumları öldürüyorsun, kahraman olamazsın."

Kıkırdadı, "Biz aziz olduğumu iddia etmedim. Yine de öldürdüklerimin masum olduğuna nasıl bu kadar emin olabilirsin?"

"Olamam." Dirseklerimi ona doğru kaydırdım, geriye çekilmedi ya da tepki vermedi. "Sana ilgi duyuyorum." İtirafıma karşılık sadece sırttı. "Ama bu senden iğrendiğim gerçeğini değiştirmiyor."

"Teşekkür ederim." dedikten sonra geriye çekilmek yerine bana yaklaştı. Aramızda pek bir mesafe yokken, "Gardiyan!" diye bağırdı.

Kapıdan içeri giren memur manzara karşısında olduğu yerde kaldı.

Gözlerini gözlerimden çekmeden, "Yine gel lütfen." dedi. Gardiyan zinciri çözerken bana gülümsedi ve konuşmak için ağzını açtı. "Bana Moonjo de. Arkadaşlar birbirine ismiyle hitap etmeli değil mi?"

Dudaklarımı birbirine bastırırken başımla onayladım. Saniyeler içerisinde gardiyan eşliğiyle gözden kaybolurken beni geride bıraktı. Anlık bir şaşkınlıkla yerimde öylece dikildim, neye şaşırdığımı bile tam olarak kestiremiyordum.

Resmi olarak beni arkadaşı ilan edişine miydi şaşkınlığım?

Beni bir sonraki muhtemel kurbanı olarak gördüğü için miydi?

Ya da onun sanatı olmaya layık görüldüğümden miydi?

Bilemiyordum.

TAINTED LOVEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin