Karartı

9 0 0
                                    

İnsanoğlu kendini bildiği bileli bir şeylere sahiptir. Bunlardan birisi de gölgedir. Bazıları bu gölgenin insanın içindeki gölge olduğunu düşünür bazıları ise fiziksel olan güneş ya da ışık yansıması sonucu meydana gelen gölge olduğunu düşünür. Hayatımda gördüğüm en karanlık gölge Kahire'deki o küçük kızın gölgesiydi. Araştırmam için Kahire'ye gitmiştim orada çok farklı kültürlerde ki insalarla sohbet ederken kentteki paranormal olay hakkında bir duyum aldım. Söylenene göre Kahire'nin küçük bir kentinde Perşembe geceleri küçük bir kız çocuğu belirirmiş. Bu kız her görüldüğünde ağlamaklı bir halde çevresindekilerden yardım istermiş. Bende olayı daha detaylı araştırmak için söz konusu olan kente gittim. Çarşamba günüydü saat 18.30 sularındaydı. O gece beklediğim şeyler olmadı. Daha doğrusu hiçbir şey olmadı.
Sabah olunca yakın bir marketten gece için gerekli birkaç parça alırken market sahibi telefonla eşini bu gece dışarı çıkmaması konusunda uyarıyordu. O uyarıyı farkedip hemen sorularımı sordum. Market sahibi bana bu gece dışarıda kalmanın tehlikeli olacağını karanlık kızın bu akşam geleceğini söyledi. Tam olarak nerede ortaya çıktığını sordum adama, adam hemen detayları anlatmaya başladı. Aldığım bilgiler doğrultusunda o kızım namı değer "karanlık kızın" olduğu yere gittim. Hava kararmaya başlamıştı. Dolunay yer yüzünü bir lamba gibi aydınlatıyordu. Sanki ayın heybeti o gece yeri ve göğü sarsacaktı. Saatler geçmeyi bilmiyordu. Saat neredeyse 23.45'ti ama hala bir hareketlenme yoktu. Bir ara içim geçmiş olmalı gözlerimi açtığımda bir karartı gördüğümü zannettim. Tam ayağa kalkıp neler olduğunu anlamaya yeltenecektim ki aniden karartı yok oldu. O gece hayal gördüğümü zannettim ama o karatının içindeki şeyi hissettim. Sabah oldu ve sanki bir şey yokmuş gibi kaldığım otele gittim. Doğru ve gerçek bir veri alamadığım için bir hafta daha kalmaya karar verdim.

Aradan bir hafta geçti ve yine bir Perşembe gecesi aynı konumda nöbete geçtim. Bu sefer hazılıklıydım sabahtan uykumu almış bir şekilde ayaktaydım. Bir süre bekledim. Saat yine 23.45 - 00.00 civarındaydı. Aniden bir karartı belirmeye başladı. Bu karartı sanki cehennemin en derin yerinden zincirini koparıp bizim dünyamıza gelmiş gibiydi. Bu karartı küçük bir kızın bedenine sızmış sanki onun narin ve hassas ruhunu karanlığa boğmuş gibiydi. İlk başta kaçmayı düşündüm ama daha sonra araştırmamın yarım kalması beni daha çok korkuttu. Kıza ya da karartıya yaklaşmaya çalıştım. Ben yaklaştıkça kızın ağlamaklı sesi daha da artıyordu. Herkesin dehşetle baktığı bu kız dehşete değil sevgiye açtı bence. Çünkü küçük bir çocuk ağladığında ondan kaçmak mı bir çözümdür yoksa ona şefkat göstermek mi?
Kıza yaklaştıkça içimden sanki bir şey kopuyordu. İyice yaklaştım ve kızın yanına geldim. Kızla karşı karşıyaydık. Kısa boylu yemyeşil gözlü bir kız çocuğuydu bu. Bir süre ağlamaklı gözlerle bana baktı. Parçalayan ağlama sesi beni daha da boğuyordu. Ona ne olduğunu sormak istiyordum ama ağlaması asla durmuyordu. Hemen yanımda bulunan bir paket çikolatayı ona uzattım. Tepkisini korumaya devam etti ama gözünde bir şaşkınlık vardı. O yeşil gözlerin ardında acaba nasıl bir keder taşıyordu o çocuk. Bir süre bakıştıktan sonra kız gitmeye başladı tam arkasını dönüp sırra kadem basacakken o anlık bir cesaretle bağırdım dur bekle diye. Kız durdu sırtı bana dönüktü. Atik bir şekilde bana yaklaştı o an bana zarar vereceğini zannettim ama bana kısık bir sesle
"Yardım et" dedi.
O an beynimden vurulmuşa döndüm. Bana söylediği o sözden sonra daha derin bir araştırma yapmaya başladım.
Öğrendiklerime göre kızın adı Amaraymış. Amara 7 yaşında bir kız çocuğuymuş. O zamanlar Kahire savaştaymış. Amaranın babası savaşta şehit olmuş annesi ise Amara ve 2 ablasına bakıyormuş. Bir gün düşman askeri Amaranın köyüne baskın yapmış. O köydeki erkekleri tek tek idam edip kadınlara ise tecavüz etmişler. Amara'nın annesi ablalarıyla amarayı bir dolabın arkasına saklamış ama düşman askerleri bulmuş onları önce büyük ablalarına tecavüz eden askerlerin ilgisini Amara çekmiş ve sıra ona gelmiş. Amara o an dehşete düşmüş ve kaçmaya çalışmış ama askerler bir türlü bırakmamış küçük kızı ona tecavüz ettikten sonra amaranın annesi olmak üzere bütün tanıdıklarını teker teker idam etmişler. Amara o acısına dayanamayarak o kentteki düşman askerlerine lanet okumuş ve sonra da idam etmiş. İdam edilen küçük kız idam edildiği gece yeryüzünde görünmeye başlamış.

Araştırmamı yaptıktan sonra sıra amaraya yardım etmekteydi. Ne yapabileceğimi düşündüm ve ben de o olayın sorumlularının kimler olduğunu araştırmaya başladım. Amaranın köyüne saldıran komutanı buldum ve emekli olduğunu öğrendim. İlk başta gidip ensesinden tutup öldürmeyi düşündüm ama karşı tarafın bir komutan olduğunu ve kolay bir yem olmadığını anladım. Ben de gazeteci vasfımla ona bir röportaj teklif ettim. Çok nadir röportaj yaptığımı söylediğim için beni direkt olarak çok yüksek mertebeli bir gazeteci olduğumu zannetti. Röportajı onun evinde yapmamı teklif etti ama bu teklifi reddettim. Röportaj yeri, saati ve konusu belliydi.
Kahire'deki küçük bir kentin dar sokağında, Perşembe günü saat 23.45 - 00.00 sularında yapılacaktı.
İlk başta garipsedi fakat daha sonra kabul etti. Beni değişik, uçuk kaçık Bir gazeteci zannetti ve kabul etti. Buluşma yerine bir yarım saat öncesinde gidip oturdum. Sandalyeleri ve sorularımı hazırlamıştım. Verdiğim saatte geldi. Çok dakikti tam saatinde gelmişti. Şahsi arabasıyla gelmişti yani yalnızdı. Geldi ve oturdu. Saat 23.50'ydi ben notlarımı çıkarıp sorularımı sordum. Kendisini kısa bir şekilde tanıttıktan sonra gerçek sorularıma başladım

Hiç birisini öldürdünüz mü?
"Evet" cevabını verdi.

Peki kaç kişiyi öldürdünüz?
"Sayı tutmuyorum" dedi.

Hiç masum bir kişiyi öldürdünüz mü?
"Bu sorular haddini aşmaya başladı" dedi. Kalkmaya hazırlanıyordu ve ben de hemen şu soruyu sordum.

Hiç bir çocuğu öldürdün mü?
Bana nefret dolu bir gözle baktı ve hiçbir şey söylemeden arabasına yöneldi tam yönelirken bir anda durdu. Ne olduğunu anlayamadım o an. Sonra o karartının yanında olduğunu farkettim. Kartıyla göz göze gelmişti. Sanki birbirlerini tanıyorlardı. Adam neye uğradığını şaşırmıştı ama bunun bir oyun olduğunu zannetti. Gelip yakama yapıştı benimle oyun oynuyorsun dedi ama bunun bir oyun olmadığını söyledim. Hemen gidip Amaranın ayakları ucuna gidip yalvarmaya başladı. O an hiç beklenmedik bir şey oldu Amaranın bitmek bilmeyen o ağlaması bir anda kesiliverdi. Amara'nın içindeki üzüntü yerini öfkeye vermişti. O an sanki yalnız değilmişim gibi hissettim. Bir anda Amaranın arkasında bir köy beliriverdi. Ne olduğunu anlayamamıştım kafamdan vurulmuşa döndüm. O köy halkı sanki adamı karanlığa çekiyordu. Adam sanki azap çekiyormuşcasına bağırmaya yardım istemeye başladı ama birkaç saniye sonra bütün sesler kesildi. Ne adam kalmıştı geriye ne de adamın arabası ama bildiğim tek bir şey var Amara artık ağlamayacaktı. Gün doğmak üzereydi ben de kaldığım otele döndüm odama girdim ışıkları açtım. Tam yatağa uzanacaktım ki odamda minik yeşil gözlü bir çocuk. Ne olduğunu anlayamamıştım ilk başta. Daha sonra bunun Amara olduğunu anladım. Bana bakıyordu ama bu sefer yüzünde güller açıyordu. Bir şey söylemeye cesaret edemedim. Ayağa kalktı bana doğru yaklaşmaya başladı. Ben de onunla aynı göz hizasına gelebilmek için dizlerimin üzerine çömeldim. O yeşil gözleri ile gözlerimin içine bakarak
"Teşekkür ederim" dedi. Ne yapacağımı bilemediğim için rica ettim. Amara elimi tuttu, kendisine doğru çekti ve avucumun içine bir tane yeşil taş bıraktı. Ve sonra odadan ışık hızıyla yok oldu. Bu taşın ne olduğunu bilmiyordum ben de bu taşı bir uzmana gösterdim. Yeşim taşıymış bu taş. Bu taş hediye edildiği kişiye olan teşekkürün ve minnetin sembolüymüş. Bu da demek oluyor ki Amara mutlu ve huzurluydu. Fakat bu taşta farklı bir enerji vardı sanki. Nedense yanımda olduğu sürece içimde bir huzur ve rahatlık vardı ayrıca en yalnız zamanımda yalnız olmadığımı hissettiriyordu.

Öteki AlemdekilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin