Mezarlık

9 0 0
                                    

Herkes masumdur kendi mezarında. O yüzden sessizdir mezarlıklar.

Araştırmalarıma başlamadan önce sıradan bir hayatı olan sıradan bir gazeteciydim. Araştırma yapma fikri hiçbir zaman söz konusu olmamıştı. Ta ki o geceye kadar. Yıl 2014 bir Aralık akşamı. İşten çıkmış eve doğru hızlı adımlarla yürüyordum. Hızlı yürümem yağan yağmurun hızıyla doğru orantılıydı. Bir süre yürüdükten sonra yağmur bir nebze dindi. Evim ile iş yerim yakın olduğu için akşamları yürümekte bir zorluk görmüyordum. O yüzden benim için genel bir ritüel haline gelmişti. Evden işe, işten eve...
Galiba o zamanlar hayatımda bir yenilik arayışındaydım. Belki bir heyecan olur ve içine sürüklenirim ya da birisini görür ve aşık olurum diye bir düşünce vardı içimde. Ama şu an okuduğunuz yazıya göre bu bir aşk kitabı değil. O akşam yine sıradan yağmurlu bir akşamdı benim için. Yeni bir gelişme yoktu. Ta ki eve dönüş yolundaki mezarlığın oradan geçene kadar. Mezarlığın yanından geçerken bir ses duydum. İlk başta kedi köpektir diye düşündüm ama bu bir kedi ya da köpeğe ait olamayacak kadar değişik bir sesti. Sanki birisi çukura düşmüş ve orada havasız kalıyormuş gibi bir yardım çağrısı içerisindeydi. İlk başta kulaklarımın beni yanılttığını düşündüm. Çünkü o kadar saat işten sonra akşam vakti öyle bir şeyi duymak nedense bana o zamanlar çok inandırıcı gelmemişti. Daha sonra ses daha net ve daha acılı hale gelmeye başladı. Sanki birisi gerçekten azap çekiyormuş gibiydi. Sesin geldiği yöne doğru ağır adımlar attım. Sese yaklaştıkça içimden bir his işlerin daha kötüye gideceğini söylüyordu. Yavaş yavaş sesin geldiği yöne doğru gitmeye devam ettim. Sesin geldiği yere varınca gözlerime inanamadım çünkü hiçbir şey yoktu...
Arkamı dönüp mezarlıktan çıkarken aniden bir ürperti hissettim sanki bir çift göz beni izliyormuş gibi. Arkama doğru yavaş ve yarım bir dönüş yaptığımda kan kırmızısı bir çift göz beni süzüyordu. Onu gördüğümü fark eden gözler bana doğru yıldırım hızında bir atağa geçti. Bana doğru yaklaşan gözler karşısında ne yapacağımı bilemediğim için dona kalmıştım. Ta ki o kırmızı gözlerden bana doğru uzanan o pençenin tenime olan temasına kadar. Jilet kadar keskin 4 tane pençenin kolumu çizdiğini hissettim. O histen sonra olağan hızımla mezarlıktan dışarı kendimi atmaya çalıştım. mezarlığın dışına vardığımda arkamdaki o bir çift gözün orada olmadığını gördüm sanki sınırla çizili bir alandan dışarı çıkamayan bir varlık gibiydi. tuz bariyerinde hapis kalmış bir sümüklü böcek gibi orada kalmıştı. mezarlıktan dışarı çıktıktan sonra kendimi eve attım. kapıdan içeri girene kadar kolumdaki pençe izinin farkında bile değildim. izlerin farkına vardıktan sonra hemen ilk yardım kutusundaki sargılarla koluma pansuman yaptım. yaramı kapadıktan sonra sessizce düşünebilmek için çalışma odama çekildim. kolumdaki yara izi olmasaydı eğer olanları bir rüya ya da bir hayal olarak düşünebilirdim fakat o gözler o pençe izi...

ilk başta mezarlıkta yemek arayan bir köpek ya da vahşi bir hayvan olduğunu düşündüm ama o gözler bir köpeğe ait olamayacak kadar öfkeli ve nefret doluydu. o zamanlar metafiziğe o kadar inanmasam da az çok bilgilerim vardı. bende bir araştırma yapmaya başladım. araştırma konum;

ruhlar alemi ve metafizik.

bilim metafiziği insanların algılayamayacağı titreşimler olarak tanımlasa da bence bu çok yanlış. eğer ruhlar alemi denen bir alem varsa ve bu alem titreşimden oluşuyorsa neden bir çok kişi cin görme vakasına tanık oluyor. işin garip kısmı bu vakaların iki tanesine şahit oldum. her ikisinde de hemen hemen aynı şeyler oluyordu.

fiziksel deformasyonlar

iç sesin dışa vurumu

insanın yüreğine gelen o karanlık his

korkutucu takipler ve bu takiplerin sınırları

belirli saatlerde veya zamanlarda ortaya çıkma.

eğer bilim haklıysa ve öteki alem titreşimlerden oluşuyorsa, bilim şunu da açıklasın;

Öteki AlemdekilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin