Yağmur, önündeki mezar taşını ıslatırken genç adam gözünü dahi kırpmadan oraya bakıyordu. O hiç bir zaman ışıltısı eksik olmayan gözlerinde şimdi koca bir karanlık hakimdi. Gözleri siyahın en koyu tonuna boyanırken, bedeni intikam için yanıyor ama yüzü tüm bu olanlara karşı hala ifadesiz durmaya çalışıyordu. Yüzünün tüm bu ifadesizliğini bozan sadece birbirine bastırmış olduğu dudaklarında ki minik kasılmalardı. Çatılmış kaşları hala tüm bu olanların tazeliğiyle daha da çok çatılıyordu. Yüzü ona bakan tüm insanları korku ve şaşkınlığa uğratıp kaçırıyor gibiydi.
Ama buna rağmen etrafındaki insanlar ona iyi dileklerini sunup üzülmemesini tembihliyorlardı.
Genç adam bunların hiç birini umursamadan sadece o mezar taşına bakıyordu. Hayatındaki en önemli kişi, neredeyse taptığı her hareketini benimsediği insanın o mezar taşının altında olmasını kaldıramıyor gibiydi. Mezar taşının üstünde yazan abisinin adına gözlerindeki yaşlarla bakıyor ama asla ağlamayacağını da biliyordu. Abisi asla ağlamazdı oda ağlamamalıydı, şimdi bile. Herkes dağıldığında ailesinin bile nereye gittiğini hatırlamadan bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında mezar taşına yaslanmış bir şekilde saatlerdir hareketsizce oturuyordu.
Düşünüyordu, abisinin sanki tüm bu olacakları önceden biliyormuş gibi hareket etmesinin altındaki nedeni merak ediyordu. Kendisinden bişeyler sakladığını hissediyordu. Sadece abisinin değil tüm ailesinin ondan bişey sakladığını düşünüyordu.
İntikam almak istiyor ama bunu abisine kimin yaptığını dahi bilmiyordu. Bilinmemezlik onu biraz daha öfkelendiriyordu. Öfkesi yeniden yüz hatlarına otururken onu 18' ine girmiş bir gençten farklı birine çeviriyordu.
Abisinin ölümünden sonra bir daha asla 18' ine girmiş bir genç gibi olamayacağını düşünüyordu. Bunu kendine yakıştıramıyordu. Ne saçma! Abisi asla böyle davranmasına izin vermezdi. Eğer ölmemiş olsaydı...
Bundan sonra o örnek aldığı adam olmadan ne yapacağını kestiremiyor gibiydi. Sonunda yağmur durupta gün değiştiğinde o hala oradaydı. Nereye gideceğini bilemez bir halde kalkıp mezarlıktan çıktı. Ayaklarının onu sürüklediği yere gidiyor gibiydi. Zaten nereye gittiğini umursayamayacak durumdaydı. Eve vardığında hangi ara buraya geldiğini düşündü fakat sonra bunun çokta önemli olmadığına karar vererek eve girdi. Eve girdiğinde önüne yığılmış olan kolilere şaşkınlıkla bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Annesinin neredeyse bayılmış gibi uzandığı koltuğa doğru yürürken hala şaşkınlığın izlerini üstünden atamamıştı. Annesinin yanı başına oturup şaşkınlıkla birazda merakla ona bakınca annesi de kızarmış gözleriyle ona döndü. Tekrar ağlamaya başladığında sıkıca annesine sarılıp alnını öptü. Sahi yapabileceği başka ne kalmıştı. Babası telefon konuşmasını bitirip salona döndüğünde bakışlarını oğluna çevirdi. Derin bir nefes alıp bekledikten sonra ona sorarcasına bakan oğluna sadece "taşınıyoruz" diyebilmişti.
"Taşınıyoruz."
Okuyun ve oylayın sizi seviyorum :))) :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH
Teen FictionAbisinin ölümünden sonra kabuğuna saklanan bir genç. Bir mektup. Mutlu aile tablosundan kendini ayıran bir genç kız. Bir hüzün. Farklı şehirlerde birleşen bir hayat. Bir mezar. Siyahın içinde gizli bütün tonlar. Bir dans. Karanlık olduğunu iddia ede...