7. Bölüm | Ejderha Kuyruklu Kelebek

12K 1.1K 116
                                    

Onuncu fırtına bittiğinde birkaç saat önce sokaklarında yürüdüğü şehrin ardında kalan küllerine baktı Black. "Venide. Tufira. Poleasi. Yunedeli. Belene. Rasileva. Kades. Iggral. Ehrenir ve Vişifal," diye mırıldandı sessizce. Yanında kızarmış gözlerle kül yığınlarını izleyen kıza baktı. "Yaşamı söndüren ve dirilten fırtınalar zinciri." İs kokusu hafif esen rüzgarla burunlarına doldu. Aliva midesinin dalgalı bir deniz gibi çalkalandığını duyumsadı, kusacak gibi oldu, başını sola doğru çevirdi, kendini sıktı. Gözünü yumup bulantı hissinin geçmesini bekledi ancak sonunda ağız dolusu, ağlayarak kustu. Black yavaşça omzunu sıktı Aliva'nın. "Sorun yok," diye fısıldadı. "Kendini kasma." Aliva yüzünü buruşturdu, gözlerini açmamakta diretiyor, gerçeğe dönmeyi reddediyordu. Fakat Black'in sırtını sıvazlayan elinin sıcaklığını yok sayamıyordu. Derin derin nefes alıp verdi. Kusmuğun acı kokusu küllerden yayılan ise karışmıştı, başını geriye atıp gökyüzüne bakarak nefes almayı denedi. Gözlerini açtığında burnunun ucu sızladı, gök de yeryüzünden farksızdı, bulutlar bir ayna gibi yıkımı yansıtıyordu, boğucu bir karanlık üstlerine kum gibi dökülüyordu. Fırtınanın pençesinin uzandığı her yer un ufak olana dek yıkılmış, örselenmiş ve tanınmaz hale gelmişti. Ben buradaydım, diye düşündü Aliva, yanaklarından çamurlu gözyaşları kaydı. Kalsaydım ölecektim. Araf'ta hiç kimse için yaşam yok artık. Mahcubiyetle yüzünü yere indirdi. Titriyordu.

Esintide bir yaprak gibi süzülen küller kadar narin bir sessizlik dudaklarını örttü. Tenlerinden ve kumaşlardan yayılan temas dışında hiçbir hareket, iletişim ve canlılık belirtisi yoktu.

"Birazdan on birinci fırtına başlayacak." Kendisine bakmayan kıza kuzeydeki karanlıkla dolmuş bulutları gösterdi Black. "Tüm bu yıkımı sonlandıracak olan ve yaşamı yeniden başlatacak olan o. El'sefsaya Fırtınası." Black'in konuşması sonlanır sonlanmaz yağmur damlaları bir şelale gibi aktı üstlerine. Ateşin kol gezdiği toprak uğuldadı, can çekişir gibi tısladı ve ıslak soluğunu vererek yatıştı. Uysal bir kuzu gibi gerindi toprağın bağrında.

Aliva isyan edercesine yüzünü göğe doğru kaldırdı, suyun ölümle kirlenmiş yüzünü yıkamasına izin verdi. Alnında buz mavisi bir gölge ışıldadı ve yok oldu. Black avucuna dolan suyu ağzına doldurdu ve kana kana içti. Sessizlik depremle yükselen dağlar gibi aralarında büyüyordu. Ufukta dumanlar üst üste birikmiş kalın bir çizgiye dönüşmüştü.

"Hiçbir şeyi anlatamazsın," dedi Black sonunda güç bulduğu sesiyle. Bir süre daha sustu. Aliva, hiç ağaç kalmamış, diye düşündü. Eliyle üstüne oturdukları kül yığınını eşeledi. Küçük bir ot parçası bile yoktu.

"Orada yaşananları kimseye anlatamazsın Aliva."

Aliva derin bir nefes alıp verdi.

"Anlıyorum," dedi ve kuru dudaklarını ıslatan yağmurun ağız çukuruna akmasını sağladı. "O şey içimde mi?" Kırılgan sesi acımsıydı. Black başını iki yana salladı.

"Hoseli ardımızda bıraktık."

"Sen bir şeyler anlatacak mısın?" Kaşlarıyla Black'in fermuarlı cebine koyduğu defteri işaret etti. "Rüya kaydı tuttuğunu sanmıyorum."

Black başını eğdi. "Zamanı gelince Kadim Kayıtlar için paylaşabileceklerimi not aldım. Yaşananların hepsini değil."

Aliva yağmurdan sırılsıklam olan giysilerine baktı, üşümüyordu, yağmurun iyileştiren bir yanı vardı, değiyor, okşayarak kayıyor ve yaşanılanların izini silip atıyordu. Hafifçe omuz silkti.

"Anlatacaklarının içinde hiç yer almayacağım, değil mi?" Bir soru değildi, kesinliğinden emin olduğu bir öngörüydü.

"Evet." Black ıssızlığın ortasında sesini alçalttı. "Orada yaşadıkların bilinmemeli."

Zamanlayıcı: Aliva'nın DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin