7

1.4K 105 29
                                        

oncelikle bu kadar gec geldigi icin cok cok ozur dilerim. cok kotu bir donemden geciyorum ve burayi cok bosladim bir haftadir da hazir tatildeyken bu bolumu yazayim dedim ama bu kadar beklettikten sonra guzel olmasi icin ugrasmam gerektigini dusunup kendime yuklendim yine de begenemedim umarimm siz begenirsiniz hala bekleyen varsa tesekkur edip ozur diliyorum ve bal yanaklarinizdan opuyorum

tüm gün jungkook'la yemek yapmış hiç durmadan yemiş ve film izlemiştik. film izlerken de bir şeyler yemiştik ve sonunda jungkook bile ağzına kadar doyduğunda benim midemde hala koca bir karadelik vardı ki bu oldukça şaşırılasıydı çünkü jungkook ciddi anlamda dünyaları yese doymaz bense iki üç lokmadan sonra tüm gün başka şey yemesem acıkmazdım. tabii jungkook sayesinde tüm öğünleri atlamadan yemek zorunda kalıyordum bi şekilde. jungkook'un benim üzerime en çok düştüğü konu yemek olduğundan bu halim en çok ona yaramıştı. son birkaç gündür yediğim yenekler ona hayatının en mutlu günlerini yaşatıyor gibiydi.

akşamın erken saatlerinde izlediğimiz, daha doğrusu filmin boktan olması nedeniyle izleyemediğimiz film bitince uyumaya karar verdik. hem misafirlerimiz için bir şeyler hazırlamaya vaktimiz olurdu hem de ciddi anlamda yapılacak hiçbir şey kalmamıştı ve sıkıntıdan patlamak üzereydik. filmi de ikimiz de beğenmemiştik ama sonuna kadar izlemeden de bırakamamıştık. ikimiz de başladığımız filmlerde beğenmesek dahi bir umutla filmin güzelleşmesini bekler ve n'olursa olsun sonunu merak ederdik.

odamıza çıkmaya üşenip minik koltukta alta o üstüne de ben uzandım ve hemen yanımızdaki pikeyi üstümüze örttük. biraz öylesine ve gerçekten havadan sudan, buradaki göletten ve kışın dağda olmamıza rağmen havaların çok da kötü olmaması hakkında muhabbet ettikten sonra muhabbetimizin ortasında ilk uyuyan o olmuştu. tek kaldığım için homurdanıp birkaç kez seslensem de uyanmayı geç kıpırdanmamıştı bile. ben de ne kadar olduğunu bilmediğim ki o kadar uykum vardı ki muhtemelen kısa olacak bir süre onu izlesem de gözlerim ağırlaşınca hiç engel olmaya çalışmamış direkt uykuya bırakmıştım kendimi.

sabah gözlerimi jungkook'un kelebek öpücükleriyle aralamıştım. hemen yüzümü kocaman bir gülümseme kaplamıştı. ben de onu birkaç kez öpünce kıkırdamıştı. "günaydın aşkım." dedi yeni uyandığı için her zamankinden daha erkeksi çıkan sesiyle. her zaman ses tonuna bayılsam da sabahki erkeksi, kalın tonu beni üç saniyede yükseltebilme potansiyeline sahipti. ben de günaydınına karşılık verince koltukta oturur pozisyona gelmişti ve ben de kucağında olduğum için otomatik olarak ben de oturur pozisyona geçmiştim.

"jungkook?" diye seslendim hala sabah avelliği üstünde bir şekilde etrafı izleyen sevgilime.

"efendim bebeğim"

"bi çocuğumuzun olmasını ister miydin?" iki gündür düşüncelerini öğrenmek istiyor ama korkuyordum. sabah sabah günaydından sonra bunu direkt sormam garip olabilirdi ama içim içimi yiyordu!

"nereden çıktı şimdi bu saçma soru?"

tepkisine kesinlikle kırılmıştım. bana dünyanın en saçma sorusunu herhangi bir insan bile sorsa asla bu şekilde tepki vermezdim oysa canından çok sevdiğini iddia ettiği bana, sevgilisine bu şekilde konuşuyordu. hamile olma ihtimalim vardı ve bir yanım buna sonsuz bir sevinç duyarken bir yanım karnımda bir çocuk varsa hemen olduğum yere bırakıp kaçma isteğimi uyandırıyordu. jungkook'un tepkisiyse ikinci planı hemen uygulamam gerektiğini kanıtlar nitelikteydi. hatta muhtemelen bu tepki bana yere bıraktığım çocuğu da alıp ondan kaçırmam gerektiğini fısıldıyordu.

"öylesine sordum işte jungkook. insan gibi, kırmadan cevap versen öleceksin sanki."

"tamam insan gibi cevaplayayım jimin. direkt geç olmadan aldırmanı söylerim. başka saçma soru varsa hemen sor ki daha sonra yine daha da fazla sinirlenmeyeyim sabah sabah." cümlelerine başlamadan insan gibi olacağını söylemişti ama bunu bile beceremiyordu işte!

in the morning | kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin