Chapter 2: Ona dair her şeydi mutluluğun yegane sebebi

245 40 52
                                    

28 Aralık 1960
Amsterdam, Hollanda

"Tabakları taşırken dikkatli ol! Bugüne ait dergi ve gazetelerini götürün salona

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Tabakları taşırken dikkatli ol! Bugüne ait dergi ve gazetelerini götürün salona. İsteyen misafirler için içecek sunumlarına başlayabilirsiniz. Çay ve sütü eşit oranda koymaya dikkat edin. Şekeri koyma, fincanların yanına bırak."

"Peki şef."

"Tamam şef."

Albert elindeki tepsiyle mutfaktan çıkarken Sophie dergi ve gazeteleri sağ eline alıp sol eliyle onun için kapıyı açmıştı ve geçmesi için geri çekilmişti. Pazar sabahı, misafirlerin otelde olduğu, bizlerin de epey meşgul olduğu bir gündü. Bu rahatına düşkünlerin isteklerinin sonu gelmiyordu.

"Baekhyun nerde? Hala bir yerlerde aylaklık mı ediyor!?"

Şefin öfke dolu sesini duyana kadar tezgahın arkasında Milena'nın ayaklarının dibine çömelmiş elimdeki at yarışı kuponunu doldurmakla meşguldüm. Şefin gür sesiyle irkilmiştim. Kafamı ani bir hareketle yukarıya kaldırmış Milena'ya bakmıştım 'Ne yapacağım şimdi?' dercesine. Milena eliyle telaş içinde tezgahın altından gitmem için bir işaret yapmıştı.

Sesimi çıkarmadan sadece dudaklarımı oynatarak ona 'Nereye?' dediğimde elindeki bıçağı bir kenarıya bırakıp etrafına bakındı şefe çaktırmamaya çalışarak. Stefan'ın çörekleri hazırlarken etrafa saçtığı unları ve kapının kenarında duran süpürgeyi gösterdi. Umarım şef bu ufak bahaneyi anlamaz diye geçirdim içimden. Çünkü benim kimsenin emri olmadan kendi isteğimle bir yeri temizlediğim nerede görülmüştü ki. Elimdeki kuponla yerde sessizce emekleyerek kapıya, süpürgeyi almaya, gidiyordum. Mutfak o kadar kalabalıktı ki herkes bir koşuşturmanın içindeydi. Misafler için en iyi sunumu yapmak, gözlerine girmek istiyorlardı. Her an ezilebilirdim. Bunun korkusuyla daha hızlı emeklemeye başladım.

"Bu aptalın nerde olduğunu biliyor musun Milena?"

"Hayır şefim. Buralarda olmalı."

"O Çinli'nin bir yerlerde pineklediğine adım gibi eminim. Böyle devam ederse kendisine sokaklarda iş aramaya başlasın. Hah o sevimsiz gözlerini gördüklerinde ırkını yadırgamazlarsa tabii." demişti küstahça.

Şefin sözleri öfkelenmeme sebep olurken hiçbir şey diyememek kanıma dokunuyordu. Haklı olduğunu bilmek, işte asıl öfkenin sebebiydi. Amsterdam gibi bir ülkede zorlukla iş bulduğum tek otel burasıydı. Milena tatlı sözleriyle sinir küpüne dönmüş şefi yatıştırmaya çalışırken ben gizlice süpürgeyi almıştım bile.

"Mutlaka bir işi vardır. Lütfen biraz merhamet gösterin. Dediğiniz gibi Amsterdam'da yargılanmadan çalışabileceği tek yer bu otel. Burada kalabilmek için elinden geleni yapıyor."

Yapıyor muydum? Hiç sanmıyorum. Eğer kovulacak olursam birkaç tane bahanem vardı hali hazırda. Hasta büyük anneme bakmak bunlardan biriydi mesela. Burada kalmak için çaba sarf ettiğim söylenemezdi. Milena'nın sözlerine bakılacak olursa bunlar sadece şefi yatıştırmak için söylenmemişti. Beni uyarıyordu. Ne diyebilirdim ki? Haklıydı. Çabalamam gerekirdi.

Blackest DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin