Chapter 1: Kalbe dokunan mektubun değersizliği

623 51 116
                                    

27 Aralık 1960
Amsterdam, Hollanda

27 Aralık 1960Amsterdam, Hollanda

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Gitmesini istemiyorum."

Dolunay gökyüzündeki gri bulutların arasından süzülerek karanlık odayı aydınlatmaya başladığında kısa bir süre gözlerini üzerimde gezdirdi ve bunu yaparken bana kim olduğumu hatırlatan türden baktıktan sonra dolabın en üst rafındaki çarşaflara parmak ucuna yükselerek zorlukla ulaştı.

Boşlukta olan ellerime bıraktığı çarşafların ağırlıyla gözlerimi karşımdakinden kaçırıp bana yük olan beyazlara diktim. İçimdeki arzuya ve bana hissettirdiği alışılmamış hislere karşı koyamıyordum. Yanından geçip giderken beni kendime çeken kokusuna, bana olmayan - içtenlikle ve üzüntü ile belirtmek isterim ki kesinlikle bana olmayan - bakışlarına takılı kalıyordum. Etrafındaki varlığımı dahi fark etmeyen birisinin nasıl olur da yanımda - hiç tanımadığı ve tanıyamayacağı (kabullenmiştim) benim yanımda - kalmasını isteyebilirdim.

"Dinle, amacım seni üzmek değildi."

"Önemli değil Milena, her zaman olduğu gibi haklıydın."

Elindeki yastığı yatağın bir köşesine bırakıp aylarca çalışarak aldığı, üzerindeki eski ve onu bir o kadar olgun gösteren kıyafetlerinin içinde kadın olduğunu hissetmek istedigi, rugan tapuklularıyla yavaşça yanıma geldi ve tam önümde durdu. Gözlerimin içine bakarken ne söyleyeceğini biliyordum.

"Yakında gidecek ve onu bir daha göremeyeceksin Baekhyun. Kendini içinde kurduğun ve tadamayacak olduğun duygulara alıştırma."

Yaşlarını akıtmaya hazır olan gözlerimi yukarıya diktim. Ağlamamak için tavandaki, dolunayın süslediği, avizeyi izlerken bir yandan da avuçlarımdaki çarşafı sıkıyordum. Neden yanlış yapıyormuşum gibi hissettiyor? Basit bir çalışandan öte olsaydım eğer hislerimin bir önemi olacak mıydı? Sessizce kapattım kapıyı soluk ışığın hakim olduğu odada beni üzen bedene.

Otelin karanlık, uzun koridoru boyunca yürürken elimdeki çarşafın üzerinde yazan numaraya baktım.

614.

Adımlarım neredeyse duracakmışım gibi istemsizee yavaşladı. Bu onun kaldığı odaydı. Kalbim hızlanmaya başlamıştı. Hızla atan kalbimi dinlerken gözümden süzülmüştü sonunda yaşlar. O gitmemeliydi. Hislerimin farkında olmasa da olurdu. Varlığımı hissetmese ama varlığını sürekli hissettirse... Bu çaresizlik ve güçsüzlük beni mahvediyordu. Elimden bir şeyin gelmemesine katlanamıyordum. Bir daha gelir miydi? Hayır gelmezdi. Buraya geri gelmesi için hiçbir sebep yoktu.

Geçen birkaç dakikanın ardından gözyaşlarımı silip duruşumu düzelttim. Ve dışarıdan gözüken soğukkanlılığımın aksine her nefesimde titreyen benliğimle saate baktım. Gece yarısına gelmek üzereydi. Eski arkadaşıyla uzun soluklu bir gece geçirecek, eski yaşanmışlıkları yad edecekti. Gelmiş olabilir miydi? Henüz çarşaflarını değiştirmeden yorgun bedeni uykuya yenik düşmüş müydü?

Blackest DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin