Chapter 3: Sahip olunamayana kırılan kalpler ve camlar

212 36 42
                                    

29 Aralık 1960
Amsterdam, Hollanda

Gece olduğunda Bay Park hala dışarıdaydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gece olduğunda Bay Park hala dışarıdaydı. Son günlerde dışarıda fazlasıyla vakit geçiriyordu. (Bundan şikayetçi değildim.) Ne yaptığını merak ediyorum. Amsterdam'ı mı geziyordu? Yoksa burada kalmasına sebep olan işlerini mi halletmeye çalışıyordu? Umarım biraz daha vaktim vardır.

Giriş katındaki danışmaya çamaşırhane ve mutfağın anahtarlarını bıraktıktan sonra alt kata, Albert ile birlikte kaldığım odaya - o olmasaydı dört duvar arasında kafayı yerdim, ciddiyim! - gitmek için merdivenlere yöneldim. Aklım hala sabahki gülümsemesindeydi. Bütün gün işlerimi yaparken, oradan odaya koşuştururken aklımdan hiç çıkmayan dudak kıvrımı bir aptal gibi sırıtmama sebep oluyordu. Sanırım etrafımdaki çoğu kişi - beni tanıyan birkaç kişi - mutluluğumun içtenliğinin farkındadır.

Tek bir mimiği ile dengemi sarsmıştı adeta. Onun yüzünden katlardaki görevli odalarının - yemeklerin yendiği kattaki mutfağın, odaların olduğu kattaki çamaşırhanenin ve ortak kullanıma açık olan tuvaletlerin - temizliği bana bırakılmıştı. Görevleri elinden alınıp bana verilenler epey mutluydu. Oteldeki çalışanlar da dahil herkes uyumuştu. Gözümden uyku akarken haksız yere cezalandırıldığımı ve işlerini üzerime bırakılan kişilerin boş yere ödüllendirildiğini düşünüyordum. Burukça tebessüm ettim. Ne bekliyordum ki? Üzerime bir şeyleri yıkmak ve beni azarlamak için hep bir bahane arıyorlardı.

Kimseye hiçbir şey yapmamıştım. Kimseye bir zararım yoktu; en azından Sophie bir melek kadar masum olduğumu söylüyordu. Yaptığım ufak yaramazlıklar bu otelin sınırları içerisinde kendime bulduğum ufak eğlencelerden ibaretti. En son ne zaman dışarıya çıktığımı, Hollanda sokaklarında yürüdüğümü hatırlamıyordum. Buraya kapatılmış, sadece hizmet etmek için tutuluyor gibiydim. Özgür hissettirmiyordu. Rüzgarın saçlarımın arasından geçip gitmesini özlemiştim.

Cebimdeki küçük anahtarı çıkarıp odamın kapısını açacağım sırada elime çarpan bir diğer anahtarla omuzlarımı düşürdüm. Kütüphanenin anahtarları hala bendeydi ve kapısını kilitlemeyi unutmuştum. Aklım başımda değildi. Danışmadaki ona yemekhanenin ve çamaşırhanenin anahtarlarını vermemle birlikte odasına gitmiş olmalıydı.

Uykuyla indiğim merdivenleri bıkkınlıkla çıkmıştım. Kütüphane, misafirlerin kaldığı odaların hemen üstündeki katındaydı. Dar ve uzun koridoru koridorun ucundaki pencereden süzülen dolunayın ışığı aydınlatıyordu. Kenarıdaki masanın üzerinde duran gaz lambasını cebimdeki kibritle yaktım. Sorun olmazdı sanırım. Kütüphanenin önüne gelince vakit kaybetmeden kapısını kilitledim ve tekrardan giriş kattaki danışmaya gidip anahtarı bırakmak adına merdivenlerden inmeye başladım.

Odaların olduğu kata geldiğimde tam olarak aşağıya inecekken birkaç fısıltı duymuş ve gaz lambasını söndürmüştüm. Gizlice kafamı uzattığım koridorda iki beden vardı. Duvara biraz daha sinip karanlık koridorda görebilmek adına gözlerimi kısmıştım. Oda numarasını göremiyordum.

Blackest DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin