suh'un teklifinin ardından, ikili uzun ve detaylı bir konuşma yapmak üzere fakültenin arka tarafında kalan orman yoluna sapmış, ıssız bir bölgeye geldiklerinde de oturup dinlenmişlerdi. dinlenme, birbirlerinin dizinde uzanmaya ve uzanma da yan yana yatıp gökyüzünü seyrederek konuşmaya döndüğünde ikisi de ne ara bu kadar yakınlaştıklarını bilmiyordu. profesörün işaret parmağı sakince güzel çocuğun avucunda geziniyor, belli belirsiz şekiller çiziyor ve masum güzellik biraz olsun huzursuz görünmüyordu. belki de jaehyun yalnızca güvende hissettiği yerlerde ve zamanlarda kendisini açmayı tercih ediyordu, johnny bu bilgiyi aklının bir köşesine not etmeyi unutmadı.
'-ders aralarında veya esnasında seni izleyip bana bakmanı beklerdim hep.' diye mırıldandı çocuğun zarif elini kendisine yaklaştırarak avuç içini öperken. 'bu anın hayalini öyle çok kurdum ki...'
'çok garip hissediyorum johnny, beni hiç umursamıyorsun sanıyordum ama sanırım kısa süre içinde hayli yol kat ettik.'
adam sakince reddetti, 'deniyordum ancak pek mümkün değildi.' bu kısımda histerik bir gülüş bırakmıştı. 'öyle güzeldin ki, ne zaman toz pembe atkınla karşımda belirsen aklımı karıştırıyordun.'
çocuk, pembeleşmiş yanaklarını gizlemek için başını suh'un kaslı omzuna gömdüğünde adam gökyüzünü izlemeye devam etti.
suçlu hissediyordu, biraz.'jaehyun?'
'hm?'
büyük, yemyeşil gözler umutla kendisini izlerken tanrıdan şans dilenerek sordu.
'haftasonu bende kalmaya ne dersin?'ah, evet... bu soru çocuğu açık şekilde rahatsız etmişti. nasıl etmesindi ki, en son o eve gittiğinde ölümüne korkmuş ve kendini kapıdan dışarıya zor atmıştı.
'biliyorsun' diye devam etti bu kez suh, 'haftasonuna dek vizeleriniz bitmiş olacak ve herkes evine gittiğinde yurtta yalnız kalmanı istemiyorum. gelip benimle kalabilirsin, film izler veya birlikte zaman geçirmek için başka şeyler yaparız.'
jaehyun karar vermeye çalışır gibi çimenleri süzdü, 'annemin izin vereceğini sanmıyorum.'
'bilmek zorunda değil.'
'ama ona herşeyi anlatıyorum.'
suh, ellerinin arasındaki teni hafifçe koklayıp küçük bir öpücük daha kondurdu.
'öyleyse beni de anlat.'erken olduğunu, çocuğun bunu asla yapamayacağını çok iyi biliyordu. teklif etmesinin tek sebebi de buydu. yeterli süre boyunca ona ailesi ile tanışmaya dahi gönüllü, kibar bir prens gibi davranırsa sonunda jaehyunun kendisini açacağını biliyordu.
bu cümle elbette fark yarattı. profesör, aralarındaki bu şeyi ailesinin bilmesini dahi sorun etmiyorsa ondan gerçekten hoşlanmış olmalıydı değil mi?'biliyorsun, bazı şeyleri telafi etmek istiyorum.' diye devam etti adam. 'seni tanımak için fazla şansım olmadı, aynı şekilde senin de beni... bu yüzden eğer birlikte vakit geçirebileceğimiz bir zaman yaratabilirsek gerçekten mutlu olacağım. tabi eğer sorun olacaksa-'
ah evet... sesindeki hayal kırıklığı eğer evine gelmeyi kabul etmezse suh'un nasıl da yıkılacağını (!) ele verirken, çocuğu manipüle etmeye, teklifini kabul etmemesi durumunda kötü hissettirmeye çalışıyordu.
güzel çocuk çekingen bir şekilde bulutları izlerken ne yapması gerektiğine karar vermeye çalıştı. tanrı biliyor ya ikisine bir şans vermek, haftasonunu johnny ile geçirmek istiyordu. bunca zaman sonra onu gören, tanımak isteyen birileri vardı ve jaehyun adamın her sözüyle ayaklarının yerden kesildiğini, başının bulutlara biraz daha yaklaştığını hissediyordu ancak annesine johnnyden bahsetmeye kalkarsa zavallı kadın çok telaşlanırdı.profesörün avuçları arasındaki ellerini süzüp mırıldandı, 'eğer anneme seninle kalacağımdan söz etmezsem, onu üzmüş sayılmam değil mi?'
ups, tuzaklı soru.
gerçek bir prens bu durumda nasıl davranırdı?
omuz silkip cevapladı, 'bana kalırsa ona bizden bahsetmelisin ama bunun anneni telaşlandıracağından kesinlikle eminsen, artık bir yetişkin olduğunu da göz önüne bulundur ve kararlarına saygı duymasını bekle.'çocuk bir süre sessizce beklemiş ardından da kendi kendisini ikna etmeye çalışır gibi onaylamıştı.
'haklısın, sonuçta annem endişelenmesin diye gizleyeceğim gerçeği, hem zaten ben yetişkinim.''ne dersin, sence bir şansı hak ediyor muyuz?'
hyunun gökyüzünü izleyen yemyeşil gözleri yavaşça adama dönmüş ardından melekleri kıskandıracak kadar güzel gülümsemesi ile başını sallamıştı. 'ediyoruz, eğer senin için de bir sorun yoksa haftasonunu beraber geçirebiliriz.'
'pekala, inan bana harika vakit geçireceğiz. istediğin herşeyi yanında getirebilirsin, bizim için çok güzel planlarım var.'
vay canına, işte gerçek oluyordu! jaehyunla aynı çatı altında üç gece ve iki gündüz geçirmek, huh?
belki çok sabretmesi gerekmişti ama buna değeceğini hissediyordu. bu kez ona kaçacak bir yol bırakmayacak, kendisinden uzaklaşmak için saptığı her köşe başında karşısına çıkıp ihtiyacı olan her şeyi şeyi karşılayabilecek bir adammış gibi davranacaktı.
bunun karşılığında ufaklıktan beklediği tek bir şey vardı, sessiz rızası ve itaatkârlığı.ah jaehyun ve bitmek bilmeyen uysallığı...
johnny, ne zaman göz göze gelseler bakışlarını çekingenlikle zemine çeviren çocuğun, sahip olduğu bütün o güzellik ve zerafete rağmen asla kibirle yanıp tutuşmayan uysal gözlerinin yaşlarla dolduğunu görmek istiyordu.
yumuşacık sesiyle kendisine durması yahut hızlanması için (doğrusu kimin hangi koşullar altında nasıl davranacağını ancak tanrı bilirdi!) yalvardığını duymak istiyordu.
şimdi bile zayıf güneş ışıkları vurdukça parıldayan pürüzsüz, bembeyaz teninin, kendi yaptığı morluklarla lekelenmesini istiyordu.bugüne dek hiçbir şeyi, kendi günahlarını jaehyunun üzerinde görmeyi istediği kadar çok istememişti ve kollarında uzanmakta olan eşsiz güzelliğin yüzündeki huzurlu gülümsemeye bakılacak olursa, hedefine hiç olmadığı kadar yakındı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
professor - johnjae
Action'suç, şehvetin temel taşıdır. suçla yanyana yürümeyen zevk, zevk midir yani? bizi asıl uyaran karşımızdaki zevk nesnesi değil, kötülük fikridir.'