adam, elindeki kalın ipe düğüm atarken sessizce yatağın kenarında oturmakta olan beden de onun her hareketini dikkatle izliyordu. adını bilmediği, uzun boylu çocuk onun konuşma başlatmadan sessizce işine odaklanmasından hoşlanmamış olacak ki heyecanını bastırmaya çalışarak sordu.
'bu canımı çok acıtacak mı?'suh dürüst olmaya karar vererek mırıldandı,
'biraz.'yabancının vücudu şehvetle titrerken ne kadar istekli olduğu da sesinden okunabiliyordu.
'bana söylemek istediğin bir şey var mı? yani bilirsin, böyle şeyleri önceden konuşmak iyidir derler.'johnny elindeki kalın iple beraber yatağın yanında yaklaştığında çocuk ellerini birleştirip uysal bir şekilde öne doğru uzatmıştı. suh, yeterince geniş olacak şekilde hazırladığı düğümü yabancının bileklerine geçirip ipi sıktığında ince bir inleme duyuldu.
'ah, bu biraz sıkı.'
suh ipi hafifçe genişletirken söyledi,
'fazla hareket etmeni istemiyorum.''etmem.'
baya uysal bir şeydi, ayrıca çok da heyecanlıydı. bedeninin verdiği tepkilerden kolayca anlaşılabiliyordu bu ancak tüm bunlara rağmen suh hâlâ kendisini jaehyun isimli çocuğu hayal etmekten alamıyordu. şehirden uzaktaki bir gece kulübünde tanıştığı bu yabancıyı sırf ona benzediği için evine çağırmış, birlikte olmak istemişti. üstelik öyle çok andırmıyordu da, yalnızca ten rengi ve çene hattı benziyordu.
eh, bu kadarı bile yeterliydi.adam, jaehyun'u elde edeceği vakte kadar idare etmeye çalışabilirdi, asıl zor kısım, onu elde ettiği zaman gerçekleşecek olanlardı. adam, onun zarif bileklerini nasıl olup da bu kalın iplerle bağlayabileceğini dahi bilmiyordu, muhtemelen jaehyun için ipek bilek bağları alması gerekecekti. ve şayet güzelim gözleriyle ağlamaya, yalvarmaya başlarsa o zaman kendisini nasıl durdurabileceğini hayal dahi edemiyordu.
kuşkusuz jaehyunla sevişmek çok başka olacaktı...
adamın uzun zamandır bunu düşlüyor olması bir yana, johnny kendisi ile beraber hatta kendisinden daha çok zevk alan insanlarla birlikte olmaktan hoşlanmazdı. karşışındaki bu yabancı gibi...
paylaşılan her zevk azalırdı, bunu herkes bilirdi. o, zevk vermekten değil almaktan hoşlanıyordu. altındaki bedenin kendisine muhtaç olması, çığlık çığlığa yardım dilenmesi, ihtiyaçla adını çağırması ve hatta zevkten ağlaması kadar hoşuna giden bir şey daha yoktu.johnnynin taptığı şey, sexin kendisi değildi. o kötülük etmeyi seviyordu, zarar vermeyi, acı çektirmeyi... ve uzun zamandır gözetlemekte olduğu çocuk, jaehyun, onun şimdiye dek gördüğü en masum şeydi. adeta kirletilmeyi bekliyordu, narin teni, yumuşacık cildi, hepsi de johnny için özel olarak yaratılmış gibiydi. adamın aradığı her şeye sahipti, dolgun pembe dudaklar, masum bakışlar, çekici, uzun bir fizik, zarif ancak aynı zamanda da sexy bir yüz, pürüzsüz bir beden, daha önce boyanmamış doğal saçlar ve makyaj yapmaya gerek kalmadan dahi güzel görünen bir insan...
evet jaehyun tüm bunları, hatta johnnynin sahip olmak istediğinden çok daha fazlasını da karşılıyordu.kafasında dolanıp duran düşünceler, sertleşmeye başlamasına sebep olurken karşısındaki çocuğa sakince açıkladı.
'safeword şeftali. artık devam edemeyeceğini düşünürsen söylersin. bunun dışında ne kadar az konuşursan o kadar memnun olurum'çünkü jaehyun olduğunu düşünmek o kadar kolay olur, diye geçirdi içinden.
yabancı başını hızla sallayıp işveli bir şekilde gülerken sordu,
'neden şeftali?''bir manası yok' dedi adam. 'bana durmam gerektiğini hatırlatacak daha iyi bir kelime yok yalnızca...'
_______________
jaehyun her sabah olduğu gibi gözlerini merdivenlere dikmiş içinden basamakları sayarak dördüncü kata ulaşmaya çalışıyordu. geçen cuma okuldan yurda dönerken yağmura yakalanmıştı bu yüzden başı hala biraz ağrıyor ve kendisini iyi hissetmiyordu. gözlerinin önünde uçuşan siyah, minik noktacıkları görmezden gelip ilerlemeye devam etti ancak merdivenleri önüne bakmadan çıktığı için siyah kaşeli, yapılı bir adama çarparak tökezledi.
vücudunun sarsılmış olması bir yana, arkaya doğru düşmemek için yanındaki trabzanlara tutunması gerekmişti çünkü hasta olduğu için güçsüz düşmüştü.tanıdık, yapılı bir el kolunu sıkıca kavradığında jaehyun yavaşça gözlerini kaldırdı, kaldırması ile de hayrete düşmesi bir oldu. onu tutan kişi, kibirli bölüm başkanlarıydı oysa güzel çocuk hocaların ve asistanlarının dekanlığın asansörünü kullanmaya izni olduğunu sanıyordu. onların girişleri binanın yan taraflarında olduğundan merdivenlerde karşılaşmaları oldukça garipti. dudakları hissettiği şaşkınlığın etkisiyle hafifçe açılırken mırıldandı, 'uh, ben üzgünüm. çok üzgünüm, bilmeden oldu-'
'iyi misin?'
profesörün, ilgi ve endişe ile kaplı gözlerle kendisine iyi olup olmadığını sorması, ikilinin merdivende karşılaşmış olmasından bile garipti. zira suh öğrencilerine zerre ilgi göstermediğini belli etmekten biraz olsun çekinmez, her fırsatta bunu onlara hissettirmekle kalmaz, söylerdi de. hyun neden duygusallaştığını bilmiyordu ancak ağlamasına ramak kalmıştı. hasta olduğu için böyle hissediyor olmalıydı, o ne zaman üşütse ilgiye muhtaç, sulugöz bir çocuğa dönüşürdü. normal zamanlarda annesi yanında olduğu için sorun oluşturmayan bu durum, şimdi onu hocasının önünde küçük düşürüyordu.
çocuk birkaç kere yutkunup boğazındaki yumrudan kurtularak cevap vermeye çalıştı ancak her seferinde gözleri biraz daha doluyordu. en sonunda kendisinde yeterli gücü bulabildiğinde sessizce cevapladı. 'iyiyim... teşekkür ederim.'
ancak hayır, johnny öylece çekip gitmek yerine dikkatle onun dolmuş gözlerini, soluk cildini izliyordu. çocuğun kolundaki elini gevşetip tutuşunu sakin bir okşamaya çevirirken şefkatle mırıldandı, 'iyi olduğuna emin misin? istersen seni yurduna geri götürebilirim... veya hastaneye, hm?'
çocuk trabzanlardaki elini sıkılaştırıp hafifçe geri çekildi, adamın ona bu kadar yakın davranmasından rahatsız olmuş gibiydi. rahatsız mı olmuştu cidden?
suh, sakince onu arkasındaki basamağa doğru yöneltmeye çalıştığında titreyen elleriyle boynundaki toz pembe atkıyı düzeltip reddetti. 'ben- benim derse gitmem gerekiyor. devamsızlık yapamam. derse gitmeliyim.'
adam bunu çoktan biliyordu, jaehyun okulda olduğu süre boyunca sene içerisinde yapacağı devamsızlıkları planlar, böylece eve gittiği zaman orada biraz daha uzun süre kalabilirdi. profesör, yoklama çizelgesinde çocuğun devamsızlığını kontrol ederken, derse gelmediği sürelerde belli bir düzen olduğunu fark ettiğinde kavramıştı bu gerçeği. çıkışta onu önce yurduna, oradan da otogara kadar takip ettiğinde ise yanılmadığı ortaya çıkmıştı. bu yüzden onu rahatlatmak için güven vermeye çalışarak söyledi, 'iyi görünmüyorsun, hastaneye gidelim ve neyin olduğuna baksınlar. hocalarına bugün seni izinli yazmalarını söylerim.'
'hayır hayır, gerek yok. teşekkür ederim ama benim gerçekten derse-'
johnny, yumuşacık montunun üzerinden çocuğun cılız kolunu kavrayıp soğuk sesiyle noktayı koydu.
'seni yok yazmayacaklar, bu halde okula gidemezsin. benimle gel.'böylece jaehyun tek kelime etmeden titrek elleriyle saçlarını düzeltmiş ve adamın peşine takılarak merdivenleri inmeye başlamıştı. suh ise henüz arkasını dönmüş, bir iki basamak inmişti ki duraksayıp çocuğun sırtındaki çantaya uzandı, eskimiş kumaşı çocuğun sırtından çekip kendi eline aldığında bunu neredeyse sıradan, her gün yaptığı bir şeymiş gibi yapmıştı.
ikili sessizce merdivenleri indiler ve dekanlığa ait koridora girdiklerinde jaehyun etrafta kendilerinden başka kimse olmadığı için biraz huzursuz hissetmeye başladı. yine de hocasının teklifini kabul ettiği için kötü hissedemiyordu çünkü adeta dizlerinin bağı çözülmüş, onu ayakta tutmaktan aciz hale gelmişti.
önden yürümekte olan johnny, kaşesinin kolunun hafifçe çekiştirildiğini hissettiğinde arkasına dönüp hyun'u kontrol etti. zavallı çocuk, alnını profesörün koluna yaslamış, sıcakladığı için yanakları kızarmış bir şekilde mırıldanmıştı.
'ben... ben sanırım kendimi pek iyi hissetmiyorum...'
******
ŞİMDİ OKUDUĞUN
professor - johnjae
Action'suç, şehvetin temel taşıdır. suçla yanyana yürümeyen zevk, zevk midir yani? bizi asıl uyaran karşımızdaki zevk nesnesi değil, kötülük fikridir.'