"biliyorsun, bunları başka kimseye anlatamam. o yüzden, bugün de başını şişirmeye geldim." dazai mezar taşının kenarındaki karları eliyle gelişigüzel temizledi ve oraya oturdu. başını arkadaşının mezar taşına yasladı. soluklanmak gerekiyordu bazen, hayatın ve yapması gerekenlerinin çok uzağında. odasaku'nun mezarı onun küçük sığınağıydı. gecenin bir yarısı mezarlıkta sokak köpeklerinin bile olmaması, ki hava gerçekten çok kötüydü, ona tamamen yalnız olduğunu hatırlattı.
derin bir nefes aldı. buz gibi havanın içini yaktığını hissetti. istemsizce birkaç kez öksürdü. kan kusmamayı umdu, güldü sonra. "o kadar uzun zaman sonra onu görmeyi hiç beklemiyordum, biliy- ah, kimi kandırıyorum ki? tabii ki onu görmeyi bekliyordum. sadece... onca zaman sonra bile onu görünce şaşırıyorum." yerden avucuna biraz kar birikintisi alıp top şekli vermeye koyuldu. "ama yine de hiç değişmemiş. hâlâ patlamaya hazır bir bomba gibi dolaşıyor." güldü kendi kendine. "bilirsin, hatta en iyi sen bilirsin, yıllardır başıma buyruk yaşıyorum. canım neyi istediyse onu yaptım, canım neyi istediyse ona sahip oldum ve sıkıldığımı hissettiğim an bıraktım. hayatın anlamsızlığından kaçabilmek için neyi yapabiliyosam yaptım. sonunda nihayet kendime birlikte intihar edebileceğim bir partner bulduğumu bile düşünmüştüm. yine de bak, hâlâ buradayım. ama aynılarını ona yapmayacağım." güldü tekrar dazai, kızılın yüzü gözünün önündeydi şimdi sanki. "diğer her şeye sahip olmak için gösterdiğim ilgiyi ona göstermediğim için kızıyor, farkındayım ama yapamam. yapmayacağım. kendi aşağılık hayatımla kirletmek istemeyeceğim kadar..." neydi sahi? doğru kelimeyi bile bulamamıştı daha. kendine itiraf etmeye bile utanıyordu daha. tekrar derin bir nefes alma ihtiyacı duydu. içindeki bazı şeyler, en yakın arkadaşına bile anlatamayacağı kadar derindi anlaşılan. aniden ayağa kalktı. burukça gülümseyerek elini mezar taşına koydu odasaku'yu hissedecekmişçesine.
"uzun bir süre görüşemeyebiliriz. onu korumam gerek, odasaku. en çok da kendimden. bana şans dile lütfen."
dazai mezarlıktan ayrılıp tekrar eve geldiğinde ev hâlâ bomboştu. chuuya hâlâ gelmemişti demek. dış kapıyı ayağıyla kapatıp üst kata yöneldi. chuuya'nın odasını kontrol etti. evet, kızıl olan gerçekten gelmemişti.
dazai tekrar ruhu çekilmiş gibi hissediyordu. içi boş bir deri torbasıydı sanki. ne zaman böyle hissetse ölüme yaklaşıp bir şeyler hissetmeye çalışır, beceremezdi. insan olduğundan bile şüphe ederdi. bu döngü yiyip bitiriyordu içini.
chuuya'nın her şeyin üstesinden gelebilecek kadar güçlü olduğunu biliyordu. chuuya bile farkında değildi belki bunun lakin o gerçekten her şeyden, herkesten güçlüydü. gerekli yetkilere de sahipti, ona yardımcı olacak elemanlara sahip olduğu gibi.
dazai banyoya girdi, duş başlığının ayarını en soğuğa getirdi ve buz gibi bir duş aldı. bunları yaptığı esnada yüzünde tek bir mimik bile oynamamış, aklından tek bir düşünce bile geçirmemişti. beyni bomboştu sanki. düşünmeyi bıraktığında aslında ne kadar da huzurlu oluyordu insan.
duştan çıktığında odasına geçti bu kez, üstüne gelişigüzel bir şeyler geçirdi. bornozunun kuşağını çıkardı. sağlam bir düğüm attı aralıklı ahşap tavandan geçirdiği kuşağa. sandalyenin üzerine çıktı.
bu kez başarırsa ne olacaktı? emindi ki chuuya yine çok sinirlenirdi ama alışkın sayılırdı zaten. beyni hiçbir şeyi tam düşünemeyecek kadar hasarlıydı artık. bağladığı kuşağı boynundan geçirdi. gözlerini kapattı usulca ve ayağının altındaki sandalyeyi iterek düşürdü.
nefesi kesildi.
ama yalnızca birkaç saniye sürdü. boynundaki baskı hafifledi ve dazai ne olduğunu bile anlayamadan yere poposunun üstüne düştü. chuuya'yı gördü sonra. öfkeliydi elbette ama daha çok, sanki... korkmuş muydu o?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
l'ultima cena • soukoku
Fanfictionbozuk ihanetin kokusu, belki boğaza takılan küçük bir kılçık. son akşam yemeği: l'ultima cena. ⚠️ dramatik ve şiddetsel ögeler yanında anime/manga spoiler barındırır. -best rankings- 1st in #portmafia 1st in #nakajimaatsushi 1st in #doubleblack 10th...