0: belki de artık geç kalınmıştı her şey için

356 25 13
                                    

genç adam diline dolanan şarkıyı mırıldanırken eşzamanlı olarak defalarca kez sorgu odasının tavanından sarkan çirkin lambayı eliyle ittirerek sallandırıyor, odanın içerisinde dengesiz aydınlanmalar yaratarak hiç şüphesiz orada bulunan bütün memurların sinirini bozmayı başarıyordu. kıyafetleri ıslak olduğundan üzerini örtmesi için verdikleri battaniye hiçbir işe yaramıyordu, dolayısıyla üşüyordu, sıkılmıştı ve en fazla beş yaşındaki bir çocuğu aratmayan hareketlerinin aksine üçüncü başarısızlığının ağırlığı altında eziliyordu. yani, mükemmel bir kasım gecesiydi. 

polis memuru sabır dilenir yüz ifadesi ile sallanan lambayı eliyle durdurduğunda dazai gülmemek için küçümsenemez bir çaba sarf etmek zorunda kaldı. "bay dazai," memurun derince bir nefes aldığını işitti, "sorguya devam etsek iyi olur."

"ooh," dazai birden oturuşunu düzeltti, sol bacağını diğerinin üstüne atarak battaniyeye daha sıkı sarıldı. lanet, çok üşüyordu. "doğru ya."

"tam olarak ne oldu?" memur ikinci kez sordu.

"bu gece kamakura'da denize atladık. tanabe, kuşağının kafede birlikte çalıştığı bir arkadaşının -adını hatırlayamadım şimdi- olduğunu söyleyerek güzelce katlayıp kayaların üstüne koydu. ben de paltomu koydum aynı yere ve birlikte denize girdik. ne yazık ki ben kurtuldum. hepsi bu." kumral adamın bütün olayı her gün düzenli olarak yaptığı bir alışkanlıkmış gibi anlatması memuru ürkütüyordu.

"kız arkadaşınızın ailesi, onu sizin öldürdüğünüzü düşünüyor."

üstelik dazai'nin yüzündeki gülümseme tüyler ürpertmek için yeterliydi. tıpkı şu an olduğu gibi. "yetişkin bir insanın kendi hayatını sonlandırma kararı alması tamamen kendisine bağlı. haksız mıyım, bay ishihara?"

memur ishihara, o ana kadar aldığı davanın vehametinin farkına varamamıştı.
osamu dazai, yirmi üç yaşında başına buyruk bir yazardı. defalarca canına kıymayı denemiş, bununla da yetinmeyip yaklaştığı insanları kendisine eşlik etmeye ikna etmeye çalışmıştı. hatta üniversitede kendisine soruşturma bile açılmıştı bunun için. ancak akıl hastanesine kadar götürülen osamu dazai zekiydi hiç şüphesiz, yetkilileri aklî dengesinin yerinde olduğuna o kadar güzel inandırıyordu ki hiçbir şeyle suçlanamamıştı ve doğal olarak soruşturmanın kapanmasına yol açmıştı bu. tıpkı şimdiye kadar olduğu ve yüksek olasılıkla bu kez de olacağı gibi.

sorgu odasının duvarında asılı saat doğruysa kırk beş dakikalık fakat onun için intihardan daha acı verici bir süre diliminden sonra karakoldan ayrıldı dazai. ve bu kez başaramadı, içini büyük bir keder kapladı. zira değer verdiği kadın shimeko tanabe bu lânet kasım gecesinde denizin serin sularında ölüme ulaşmayı başarmış, hayatın vahşetinin tam ortasında dazai'yi yalnız bırakmıştı. adam kesik bir nefes almayı güçlükle başardı, başını yıldızsız gökyüzüne çevirdi gözleri kapalı vaziyette ve birkaç saniye orada durarak yadsıyan bakışların esiri olduktan sonra yürümeye başladı karakoldan uzağa. 

kulaklarına dolan yann tiersen parçasının sesi ile, ki bu zil sesi oluyordu, durdu. paltosunun cebinden telefonunu çıkardı. yüzünde belli belirsiz bir gülümseme ile gelen aramayı yanıtladı.

"uzun zaman oldu, akutagawa."

l'ultima cena • soukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin