10: bense toprakta, onu yükselten kökleri olacağım

68 10 59
                                    

noel her yıl herkeste değişik hisler uyandırırdı. çocuk, genç, yetişkin, yaşlı, yalnız veya değil; inançlı veya inançsız herkes noel zamanının geldiğini bilirdi. hissederdi daha doğrusu. dazai de hissederdi. parıltılı jelatinlerle özenle paketlenmiş şık hediye kutuları, yaldızlar, kocaman kurdeleler... O çocuksu heyecan hoşuna gidiyordu çoğu zaman.

atsushi'nin önüne bıraktığı sıcak kahve dolu kupaya sessiz bir teşekkür ettikten sonra üşüyen parmaklarını bardağa sardı dazai. genç adam gelene kadar kendi dünyasında yine dalıp gittiğini fark edememişti. akutagawa'ya döndü sonra. sessizliğini ne zaman bozacaktı kim bilir.

"yani," dazai dilini kahve bulaşan dudağında gezdirdikten sonra konuştu. "akutagawa'yı iyileştiren gerçekten de sigma'ydı, doğru mu anladım?"

atsushi başını sallayarak onayladı. yaramazlık yaparken yakalanmış küçük bir çocuk gibi başı öne eğik, gergince elleriyle oynuyordu. "evet. yani, yardım edebileceğini ve aku'yu iyileştirebileceğini söyledi. başta ne diyeceğimi bilemedim ama akutagawa çok kötü durumdaydı, kaybedecek bir şeyim olmadığını düşündü. şükürler olsun ki haklıymış ve aku iyileşti."

"ben sadece telepatik tuhaf güçleri var sanıyordum. yeteneği neymiş tam olarak?"

"ne yazık ki o kadarını bilmiyorum."

akutagawa oturmuş olduğu sandalyesinde duruşunu dikleştirerek daha ciddi bir pozisyona geçti. yüzünü ifadesiz tutmaya çalışsa da gergin olduğu çok barizdi. "bana neden söylemedin?" atsushi yüzünü bu kez kaldırarak ona döndü. "çünkü ne kadar yardım etmek istese de sonuç olarak meleklerin çürüyüşü örgütünün bir üyesi, yaptığı öğrenilirse başı büyük belaya girerdi. öyle söyledi bana."

"atsushi... sen salak mısın?"

"hey-"

akutagawa, yosano'nun sözünü bölerek konuşmayı sürdürdü. "yani onca zaman savaştığımız düşman örgütün bir üyesi gelip birden melek kesilip onu iyileştirebilirim izin verin yardım edeyim dedi, sen de inandın ve kabul ettin öyle mi? kim hangi akla hizmet böyle bir şeyi yapar?"

atsushi de en az onun kadar sinirlenmeye başlamıştı. "dediklerimi dinlemiyor musun sen!? sonuç olarak haklıymış! ne yapsaydım, ölüme mi terk etseydim seni?"

"ölmeyi yeğlerdim."

"nankörün tekisin, akutagawa. sigma kötü biri değil ve o örgütte zorla çalışıyor."

"tanrım, atsushi, lütfen dalga geçtiğini söyle."

"kesin şunu," chuuya araya girdi. "didişmenizi sonraya saklayın. atsushi, akutagawa haklı. neden böyle bir şeyi yapsın ki?"

"diyorum ya, chuuya-san, sigma sadece kendine ev arayışında olan biri ve diğer örgüt üyeleri tarafından bunun için suistimal ediliyor. yeteneği ne bilmiyorum ama ondan faydalanıyorlar."

"haklı olabilir," dazai bardağını masaya bıraktı tekrar. "bir de ranpo'nun raporları vardı. ranpo, tekrar okuyabilir misin? ...ranpo?"

ranpo onlarla kesinlikle ilgilenmiyordu. atsushi ve akutagawa'nın yeni evli çiftler gibi sürekli kavga etmesi sabrını taşırmıştı. başını koyduğu masadan kaldırdı ve sesin sahibini idrak etmeye çalıştı. "hm?"

dazai güldü ona. "bence önce gözlüğünü takmalısın."

"oh, doğru. kusura bakmayın, hiçbirinizi dinlememekle çok meşguldüm." masadan gözlüğünü kaptı ve gözüne geçirdi. "chuuya nakahara. dosyan kapandıktan hemen sonra deneye moskova'da mihayloviç hiyoto ile devam etmişler. mihayloviç'i biraz araştırdım. japon hiyoto kiroshi ve rus maria nechayeva'nın oğlu. doğum yeri ve yılını asla bulamadım ama deneyi yürütme şekilleri ve çalışma prensiplerine bakılırsa yaşı senin yaşına yakındı. annesi vefat ettikten kısa bir süre sonra babası da vefat etmiş ve onların kaybından sonra moskova'daki tesiste çok uzun süre kalmamış. zaten o ayrıldıktan sonra deneyi kapatmışlar. şu an kimse moskova'daki o tesisi hatırlamıyor, hakkında hiçbir şey bilmiyor."

l'ultima cena • soukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin