Merhabalar!
Nasılsınız? Umarım herkes iyidir. Evet hayalet okuyucularım umarım siz de iyisinizdir:/
Bölüm uzun ama duygu yüklü oldu. Okuyan herkesin beğenmesini umuyorum.
İyi okumalar.Gelecek bölüme dek,
Sevgilerle🖤
***
Yonville Kasabası~
Hanımefendi Agnès sakin biriydi.
Gerçekten.
Evdeki kime sorsanız O'nun tam bir hanımefendi olduğunun altına imzasını atardı muhtemelen.
Zarif, kibar bir tavrı vardı evvela. Çabuk karar vermez, aklına ilk geleni de düşünmeden söylemezdi. Annesinin yıllar önce ona dediklerini gizlediği bir kutu vardı zihninde. Her darda kaldığında kapağını aralar, onun söyledikleriyle hareket etmeyi denerdi.
Çoğu zaman evde kalıp dikiş diktiğinden, teni yaz kış fark etmeksizin bembeyaz kalırdı. Utanınca allanan yüzü pürüssüzdü sanki bir bebeğinmiş gibi. Şehirdeki kadınların kullandığı pudralardan haz etmezdi, öyle ya kullanmasa da olurdu.
Ailesinden kalan işlerin sürdürülmesi için çabalıyordu son iki senedir özellikle. Evde çalışanların ağırlıkta olduğu işin başına geçip para hesabı yapıyor, senetleri takip ediyordu. Annesi yaşasa o da bunu isterdi muhtemelen.
Zengin oluşuyla gurur duymuyordu. Kendi çabasıyla değil, ailesi dolayısı ile elinde bulundurduğu gücü hiyerarşik düzenle devam eden topluma yansıtmak pek de ona yakışmıyordu. Her ne kadar elindekileri değerlendirse de böbürlenmiyordu.
O nedenle de evde çalışan beş hizmetlinin beşine de saygıyla davranırdı. Özellikle de her daim daha yakın hissettiği iki oğlana. Onlarlaydı kendini bildi bileli sanki. Sonradan hayatına giren bu iki adam olmasa ne yapardı, bilmiyordu. Annesine minnettardı onlara sahip çıkıp aileye dahil ettiği için.Sabah aynı saatte uyanmıştı bir öncekiler gibi. Yedi buçuk.
Hava sisli olduğundan gece gibi hissettirse de onun günü çoktan aymıştı. Dışardan duyduğu baltanın tahtaya vurulma sesini dinledi yatağından. Odasındaki şömine çoktan sönmüştü ve bu nedenle diğerlerinden daha geniş olan odası biraz serindi. Daha da sokuldu yumuşak kuş tüyü yorganına. Seviyordu bu hissi. Etrafına sarılmış bu yorganla daha az yalnız hissediyordu geceleri. Sarı saçlarını omzunun üzerine doğru alıp kıpırdandı.Doğrulup yüksek yataktan kalktı sonunda. Beyaz, işlemeli pijamasının etekleri dizlerinin altına indi bu sırada. Uyku mahmurluğuyla hazırlanana kadar kafası bomboştu. Dün gece annesinin günlüğünü okumuştu, bir kez daha kimsesizliği solumuştu o sayfalarda. Annesini özlüyordu. Bazen burnunda tütüyordu kokusu. Ancak bir türlü rüyasına gelmiyordu kadın. Oysa ne kadar çok beklemişti gelmesini...
İçi burkuldu bu duruma. Bir teyzesi vardı onu arada ziyaret eden. Lâkin onu her gördüğünde annesine olan özlemi daha da artıyordu. Keşke, dedi içinden.
Keşke annem gibi olsaydın, teyze.
Korsesinin iplerini son defa sıkarken kapısı tıklatıldı. Birkaç saniye sonunda ipleri tamamen bağlayıp seslendi.
"Gelin?"
Kapıyı aralayan Wooyoung kibar bir ifadeyle yalnızca kızın gözlerine çevirdi bakışlarını. Onun özel alanı olduğundan içeri bakmak istememişti.
"Efendim, bugün banyo yapmak isterseniz haber verin diyecektim. Suyu kaynatırım, vanalar yine çalışmıyor da..." Böyleydi. Tüm evlere olmasa da Paris çevresindeki soyluların evine çeşme suyu sözü vermişti devlet. Bir ton para ödedikleri halde dönem şartları da hesaba katılarak her gün çalışmayacağını zaten öngörmüşlerdi. Ancak yine de sinir olmuştu Wooyoung. Beli ağrıyordu bu su illetini gün içinde onca kez taşımaktan. Üstelik ya bahçedeki kuyudan çekmek durumunda kalıyor, ya da meydandaki çeşmeden atla taşıyordu, ki bu sırada dudaklarını terk eden küfürlü kelimeleri biri not etse cehenneme en önden gitmesi için bileti kesilirdi. Hala kesilmediyse tabii...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lost Mugunghwa Of Yonville L'abbaye|| JaeYong
Fanfic//JaeYong & WooSan// İhtiras ve şehvet dolu hayatının akışına kendini bırakan genç bir kadındı o ilkbahar sabahı ruhunu teslim eden. Yıkık kilisenin, kahverengiye dönmüş yapraklara boyandığı bahçesinde duyulan acı dolu feryadı hak ediyor muydu bilin...