Beklenmedik Davet

59 11 16
                                    

[Medyadaki parçayla okumanız tavsiye edilir.]
.
.

Yonville Kasabası, Fransa~

Ölmemişti.

Jung Jaehyun yere yıkılıp gözlerini karanlığa yumduğunda aklı başından gitmiş gibi hisseden dostu onu sırtına alıp kilisenin bahçesindeki misafirhaneye taşır taşımaz kendi kendine defalarca tekrar ettiği cümle buydu.

Dostu hâlâ yaşıyordu.

Jel kıvamına gelmiş dizleri, soğuk terlerin aktığını hissettiği alev alev yanan ense kökü ve üzerindeki siyah uzun cübbeyle daha da hararet basan zayıf bedeni onu çıldırtacak gibi hissettirirken, gözlerinin önünde alnında birikmiş ter damlalarıyla anlamadığı bir sebepten soluk nefesler alan arkadaşı aklını kaybetmesine sebep olmuştu.

Korkuyordu.

Paris'teki eğitimlerini tamamlayıp ilk gittikleri kasabada yabancı oldukları için onlara saygı göstermeyeceklerini katı bir dille belirtip oraya gidişlerinin ikinci gününde ise kendilerini zehirlemeye kalktıklarını anımsadığında korkusunun daha da şiddetlendiğini hissedebiliyordu. O zaman sadece dostu değil, kendisi de bir köşede iki seksen yıkılmış halde hekimin merhametini bekliyordu. Tıpkı şimdi Jaehyun'un beklediği gibi.

"Aptal hekim... Altı üstü malzemelerini alıp gelecekti." Fısıldadı esmer tenli oğlan, diğerlerinin duyduğunu adı kadar iyi biliyordu. Tek derdi ortamı biraz daha germek ve gözlerini üzerinden ayıramadığı keskin bakışlı oğlanın dikkatini kendine çekmekti.

Böyle zamanlarda ciddi olmasını bilmezdi Wooyoung. Arada yudum yudum içtiği şarabıyla henüz ayakta duracak halde olması dahi şaşırtıcıydı. Üstelik birkaç dakika önce cenazede, karısının cenazesinde, yas tutmakta olan Bay Bovary'e birini emanet edecek olmak onun daha da ciddiyetsizleşmesine sebep oluyordu zira adam gözlerinde dolu yaşlarla bir hastaya nasıl bakabilirdi?

Onun bundan sonra çalışacağından şüpheliydi.

"Sakin ol biraz, bu aralar ateşli hastalıklar oldukça yaygın Yonville'de. Eminim birkaç saate kendine gelir." Taeyong umursamaz bir ifadeyle boş sedire kurulup uzun botlarının ipleriyle oynarken konuştuğunda San anlamaz bir ifadeyle karşısındaki oğlana bakıyordu.

"Bu kadar rahat konuşman sinir bozucu. Az önce yaptığın şov bir şeyleri tetikledi belki de. Sabahtan beri bu cenaze yüzünden yeterince gergindik..." Tuvalet aynasının önündeki koltuğa oturup yüzünü ellerine gömmüştü usulca. Yaslandığı pencere kenarında oturup pencereyi iki kere tıklattığında Wooyoung, nihayet genç olanın bakışlarını üzerine çekebilmişti.

"Her stres olduğunda bayılırsa bu kasabada ömrü ancak iki gün olur. Her gün başka bir olay yaşanıyor buralarda. Yeni olduğunuzdan bilmezsiniz siz Bay Rahip, ancak Yonville hafife almamanız gereken bir yer. Sizin gibilerin günahkâr tabirine pek uygundur herkes burada..." Davetkâr bakışları karşısındaki oğlanı etkilemekten çok, daha berbat hissettirmişti. Özellikle söyledikleriyle birleşince burada da huzur bulamayacaklarına emin olmuştu Choi San. Yonville'e gelmeden önce bu kasaba hakkında övgüyle bahseden şehir başrahibi muhtemelen toyluklarından faydalanıp onları bir cehenneme yollamıştı.

"Hangi krallıktan getirildiniz?" Genzindeki tuhaf sızıyla ortamı aniden buza çeviren soruyu soran Taeyong'tu. Konuyla ilgilenmiyormuş gibi sedire serili el işlemesi danteli çekiştiriyor, bir yandan da sol ayağını sürekli sallıyordu.

Tahmin yeteneği kuvvetli olan bu genç onların nereden geldiğini kendine göre çoktan kabullenmişti bile.

"Bundan otuz sene önce orası Mugunghwa Hanedanlığı olarak anılıyordu... Fakat şimdi duyduklarıma göre beş yeni kola ayrılmış. Hangisinden olduğumuzu bilmiyoruz. Ailemiz hiç bu konuda konuşmamıza izin vermezdi. Asla." Dalgınlıkla soruyu cevaplamıştı San. Hiç görmediği ve bulunmadığı bir yeri ev ya da memleket olarak görmesine gerek olduğunu sanmıyordu. Öte yandan da bu gizemli durum, çocukluğundan beri konuşmaya korktuğu konu sinirlerini bozuyordu.

The Lost Mugunghwa Of Yonville L'abbaye|| JaeYongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin