Büyücü

40 7 48
                                    

Merhabalar!

Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.

Bu seefer harika bir bölümle karşınızdayım bence seversiniz... sevin:)

Bu aralar aşırı yazasım var o nedenle bölümler daha çabuk gelebilir

Sakın yorum yapmayı unutmayın lütfen...

Sevgilerle🖤
.
.
.

Yonville Kasabası~

Mahzenin aralık kırmızı işlemeli kapısının ardından geliyordu sesler, Taeyong parmak uçlarında oraya yaklaşıp merdivenlerin başında yarısı çoktan erimiş olan mumları seyrederken. Duvarda senelerdir asılı duran resim bu ailenin şarap tarifini bulup belki de geleneklerini ölümsüzleştiren Hanımefendi'nin büyük büyük annesine aitti. O zamanlar resmi çizilirken oldukça genç ve alımlı duran kadının gözlerinin kendini yargıladığını sandı bir an için.

Tanrı aşkına bir de sen başlama...

Dün geceden beri dostuna öylesine öfkeliydi ki, sinirden bütün kasları kasılmış, içine kapanmakta ilk defa bu kadar zorlanmıştı.

Patlamak istiyordu. Bağırmak çağırmak ve suçlamak. Ah, Tanrı biliyordu ya dostu için canını hiçe sayardı. Yine de dün gece ortaya çıkarmak için kendini tehlikeye attığı büyük sır belki de olduğu yerde üzeri kapalı halde sonsuza dek kalmalıydı.

Kulbunu tuttuğu kapıdaki tutuşu sıkılaşmıştı düşüncesiyle bile sinirlendiği gece gözlerinin önünden akıyorken.

Aptal, diye düşündü. Ondan kaçmaya çalışırken bir de gizlice dibine kadar gelmiş miydi yani? Onu burada görse dostu muhtemelen dün geceki gibi kendini sorguya çekerdi. Bunu hiç istemiyordu. O nedenle konuşmaları daha fazla dinlemeden dış kapıya attı kendini sessiz adımlarla.

"Şimdi de üstünü sıkıca kapatın. Evet daha sıkı. Güzel. İlk denemenizde başardınız Matmazel! Harikasınız!" Heyecanla şakımıştı yanık tenli oğlan ise bu sırada alt katta. Karşısındaki genç kızın hevesle parlayan gözlerine bakmak düşük olan enerjisini biraz olsun yükseltmişe benziyordu.

Ya da öyleymiş gibi yapmakta oldukça ustaydı.

Diğer yandan da üzüm lekesi olacağını bildiği halde bembeyaz pileli elbisesi ve içine giyindiği kasnağıyla Hanımefendi'nin neden o sabah şarapları kontrol etmeye heveslendiğini anlayamıyordu.

Öyle ya pek de umrunda değildi.

Zihni oldukça kalabalıktı bir kere.

Dün gece yaptıklarından sonra kendisini odasına kilitleyip bir kelime konuşmayan dostu işleri olduğundan daha zor kılıyordu kendi için. Neler oluyordu? Neden her seferinde kelimelerinin sadece kendi zihninde yankılanması konusunda ısrar ediyor, asla kimseyle paylaşmıyordu?

Wooyoung bazen onun delirmesinden korkuyordu. Hatta belki de ikisi birden delirdiğinden algılayamıyordu küçük zihni dışarda olan biteni.

Taeyong o gece eve dönene kadar ağzını açmamış, Wooyoung ne derse desin susturmayı denemişti inatla. Gözlerindeki bomboş bakışlardansa ölesiye korkmuştu Wooyoung.

Belirsizlikten nefret ediyordu. Özellikle de bu türlüsünden.

Merak uyandırıcı ama bir yandan da korkutucu. Karnı kasılıyordu olanların doğurabileceği senaryoları düşündükçe.

The Lost Mugunghwa Of Yonville L'abbaye|| JaeYongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin