Yeni okul

34 3 22
                                    

Günün en sevmediğim saati gelmişti yine. Aptal güneş doğmuştu yine. Ben ise yatağımdan yeni odamın tavanını seyrediyordum. Bugün yeni semtimizdeki yeni evimde uyandığım ilk gündü. Herzamanki gibi ailemin işleri için taşınmıştık. Artık bıkmıştım ama yapacak bir şey yok. Bu yaşam tarzına ayak uyduruyordum bir şekilde. Henüz yatağımdan doğrulmamıştım ki annemin sesini işittim mutfaktan:
-Badesu! Uyanmayı düşünür müsün kızım ilk günden geç kalınmaz.

Adım Badesu, annem bana hep Badesu diyor ama genelde yakın çevrem Bade demeyi tercih ederdi. 
Annemin mızmızlanmasını çekmek istemediğim için hızla yataktan kalktım ve elimi yüzümü yıkadım. Dolaptan yeni okulumun formasını çıkardım ve hemencecik giyindim. Mini lacivert okul eteğimin üstüne siyah kazak ve hırka ile aynanın önünde kendime çeki düzen verip dudaklarıma çok hafif bir dudak kremi sürdüm. Altın sarısı saçlarımı doğal haliyle omuzlarıma bıraktım ve hiç makyaj yapmadan odadan çıkıp mutfağa yöneldim.  Annem mutfakta kahvaltısını yaparken babamı yine görememiştim. Hiç şaşırmadım, zaten varla yok arası o bizim için. Annem günaydın deyip yanağına ufak bir öpücük kondurarak çantamı sırtıma taktım ve dış kapıya yöneldim. Arkamdan annem hemen konuşmaya başlamıştı bile:
- Yine kahvaltı yapmıyorsun. Açlıktan bayılacaksın zaten doğru düzgün beslenmiyorsun.
- Annecim ilk günden okula geç mi kalayım dediğin gibi ?
- Aman iyi görüşürüz. Okulda atıştır!
Anneme kulak asmayarak kapıdan çıktım ve yeni okulumun yolunu tuttum.
Okulum evime uzak olmasa da yürümekten yorulmuştum. Geniş demir parmaklıklı kapının önünde durdum ve okulun bahçesine göz gezdirdim. Daha sonra gözüm okul binasının üstündeki alacalı yazıya kaydı. İşte belki de hayatımın en can alıcı döneminin başladığından habersiz okulun adına baktım uzun uzun;
ÖZEL ERTEM KOLEJİ
Tamam bade abartma fazla uzun baktın ilk okul günün mü?
Yavaş ve çok cesur olmayan bir adım attım bahçeye doğru. Büyük okul binasına girdim ve sınıfımı öğrenmek üzere müdür yardımcısının odasının yolunu tuttum.
10/B olduğunu öğrendim yeni sınıfımın.

Henüz dersin başlamasına 5 dakika vardı ama yinede yavaş adımlarla sınıfıma yürüdüm. İkinci kat koridorun sonuydu yeni sınıfım. Başımı hafif önüme eğerek ve elimden geldiğince göz teması kurmamaya çalışarak sınıfın en arkasındaki boş sıraya yerleştim. Herkes birbiriyle kaynaşmış görünüyordu. Hem neden olmasınlar ki ? Benim ilk günün, onların değil. Meraklı bakışlarla dersin başlamasını beklerken en arka sırada olduğum için sınıfı gözlemleme fırsatı buldum. Biraz sonra sınıfa, dersi başlatmak üzere matematik hocası girmişti. Ders başlayalı on dakika olmuştu ki sınıf kapısı birden açıldı ve içeri uzun boylu, esmer, düz ve hafif uzun saçlı, yapılı bir çocuk girdi. Derse hiç geç kalmamış gibi, hocanın suratına bile bakmadan içeri daldı. Birileri geç kalmayı umursamıyor demek ki. Çocuk, gerilmeme sebep olarak gittikçe oturduğum sıraya yaklaşıyordu. Galiba yanıma oturacak diye düşünüp sağ tarafımdaki çantamı hemen çektim. Çocuk yaklaştı ve sıranın dibinde dikilerek gözlerime ifadesiz bir şekilde bakmaya başladı. Gözleri resmen kırmızıydı. Ne yapmamı bekliyordu ki?
"Kalk" dedi dümdüz bir sesle.
"Anlamadım?" dedim kaşlarımı çok hafif çatarak.
Ani bir hareketle hâla elimde tuttuğum çantamı kavradı ve sağ yandaki sıraya doğru adeta fırlattı.
"Amacın ne yaa! Manyak mısın sen?"
Gözlerim yerde yatan çantama kaydı.
Hiç umursamadan sağ yanımdaki boş sandalyeye oturdu. Tekrardan düz bir sesle
"Kalk dedim" dedi.
"Niye kalkacakmışım? İlk ben oturdum" diye karşılık verdim bende.
"Bu sıra benim?" dedi.
"Napim?"
"Kalk?"
Kalkmayacaktım işte. Hiçbir kuvvet beni bu sıradan kaldıramazdı artık. İnatçıydım.
"Ben bu sırada tek oturuyorum" dedi. Kaşları çatılmıştı. Sınıftaki bütün gözler hayretle açılmış, bana ve yanımdaki sinir küpüne bakıyordu. Ne var bu kadar öfkelenecek hiç anlamadım. Bunlar olup biterken sınıftaki hoca elbette halay çekmiyordu ama sesini de çıkartmıyordu. Bende yanimdaki şahısı umursamadan oturmaya devam ettim. Ne yapabilirdi ki? Hoca sonunda yoklama almaya başladı işte. Listenin en sonundaydı ismim.
-"Badesu Soylu"
"Burda"
Hocanın gözleri iki saniye üstümde kaldı.
-"Sen yeni öğrenci misin kızım?"
"Evet"
-"Kendini sınıfa tanıtmak ister misin?"
Aslında hiç istemezdim ama ayıp olmasın diye kalktım.
"Ben Bade. Ailemle buraya yeni taşındık."
Kısa kestim ve yerime oturdum. Bütün gözler üstümdeyken zaman geçmek bilmiyordu. Hoca ders anlatmaya başlamıştı şimdi de. Sabah sabah en son yapacağım şey, matematik dersini dinlemekti. Gözlerimi kapattım ve garip başlayan günüme aldırış etmemeye çalışarak uyumak istedim. Ama uykum yoktu. Yanımda oturan sinir küpünü düşünmeye başladım. Yoklama sorasında adının Ateş olduğunu öğrenmiştim.
Ateş Ertem.
Ertem kolejiyle muhtemelen bir ilgisi vardı. Belki o yüzden kimse ona karşı sesini çıkartmıyordu. Ama yinede onda garip bir şeyler hissettim. Soğuktu ama öfkesi kimeydi hiç anlamıyordum. Gözleri, kahverenginin gördüğüm en farklı tonuydu. Kırmızıya kaçıyordu resmen. Esmer teniyle muhteşem bir ahenk içerisindeydi. Daha fazla tenini ve gözlerini düşünmemeye çalılştım. İlk ders bitmişti sonunda. Zil sesini duyar duymaz yanımdaki çocuk aceleyle, sınıftan başka bir çocukla çıkmıştı. Bende fırsat bilip ders boyu yerde yatan zavallı çantamı aldım. İki saniye sonra yanıma uzun siyah saçlı, bembeyaz tenli bir kız geldi. Bu haliyle bana vampirleri çağrıştırıyordu. "Merhaba" dedi. Bende " Merhaba" dedim. Galiba tanışıp arkadaş olma sırasıydı şimdi.

"Ben Betül, sende Badesu olmalısın"

"Evet ama bana Bade diyebilirsin"

"Tanıştığıma memnum oldum Bade".
Kızın garip, çocuksu bir sesi vardı.

"Bende memnun oldum" dedim.

"Bu sabah biraz tatsız başlamış olmalı senin için"

"Evet öyleydi maalesef"

"Aman canım, Ateş zaten herkese karşı böyle takma sen. Kimseyle geçinemez o. Yiğit hariç."

"Yiğit az önceki sınıftan beraber çıktığı çocuk mu?"

"Evet o"

Yiğitin yüzünü çok görememiştim ama uzun boylu, sarışın bir çocuktu.
"Sana bizim katı gezdireyim mi?"
"Olur"dedim kısık bir sesle.
Sınıftan çıktık. Uzun ve ikiye ayrılan bir koridordaydık.
"Bizim katta zaten çok bir şey olduğu söylenemez. Şu baştaki sınıf kimya laboratuvarı, burda da öğrenciler için bir asansör var. Burası da rehberlik odası. Dediğim gibi bizim kat biraz boş. Ama bir üst katta müzik sınıfı, astronomi dersi için bir sınıf, iki tane fizik laboratuvarı, bir tane bilgisayar sınıfı ve öğretmenler odası var. Bina zaten dört katlı. Binanın dışında da arka bahçede kalan bir spor salonu var. Orayı da sonra gezeriz şimdi zil çalacak." Gerçektende hemen ardından zil çaldı. Sınıfa yöneldik. Bana sabah pek sorun çıkarmış olan sırama oturdum. Betül önümdeki sıraya oturmuştu. İlk derste orda mı oturuyordu emin değildim. Az sonra Ateş ve yanında Yiğit geldi sınıfa. Yiğit güler yüzlü bir çocukken Ateş neden böyle sinirliydi acaba? Sabahki gerilmeden sonra gün boyu Ateş ile birbirimize hiç muhattap olmadık. Gerçi o genel olarak muhattap olmuyordu ya neyse. Betül beni diğer arkadaşı İpek ile de tanıştırmıştı. Benden biraz uzundu sadece. Galiba sınıfta benden kısa yoktu. İkisiyle de çok iyi anlaşmıştım. Bana karşı çok samimiydiler. Yavaş yavaş altıncı derse de gelmiştik. Gün içinde bana okuldaki kulüplerden birine katılmam gerektiği söylenmişti. Henüz seçeneklerimi bilmiyordum ama teneffüs zili çalınca Betül ve İpek ile aşağıya inmiştik. Kulüp seçimi için müdür yardımcısına gitmem gerekiyordu.
"Hangi kulübü seçeceksin?" diye sormuştu İpek.
"Bilmiyorum . Neler var?"
"Satranç, basketbol, voleybol, tenis, tiyatro, münazara, matematik ve gezi kulüpleri var"
"İlla birine katılmak zorunlu mu"
"Evet. Yönetmelik öğrencilerin ders dışında sosyal olup olmadıklarını çok önemsiyor"
"Bu saydıklarının hiç biriyle alakam yok. Belki tenis olabilir" dedim geçiştirerek.
Hayatımda bir kere bile tenis oynamamıştım daha önce. Ne kadar zor olabilir ki?
Müdür yardımcısının odasına varmıştık. Kapıyı tıklayıp içeri girdim. Selen hanım gerçekten çok yumuşak ve tatlı bir kadındı. Kulüp seçimi için geldiğimi söyleyince önüme bir form bıraktı. Kağıdı alıp doldurmaya başladım. Tenis yazdım pek düşünmeden kulübe. Daha sonra hemen çıktım odadan. Betül ve İpek ile bahçeye çıktık. Sabah bir şey yemediğim için midem acıktığını hissettirmeye başlamıştı. Betül ve ipek bahçede boş bir çardak bulup otururken bende yemek almak üzere kantine yönelmiştim. Kantinde sıra yoktu ama önündeki masalardan birinde Ateşi görmüştüm. Karşısında da Yiğit oturuyordu. Betül, çocukluk arkadaşı olduklarından bahsetmişti. Önlerinden geçip kantine yaklaştım. Ne alacağıma karar vermek için bakınırken arkamdan Yiğitin kıkırtısını duydum. Neden bilmiyorum ama dönüp bakma ihtiyacı hissettmiştim. Gözü benim üstümdeydi. Anlam verememiştim. Nedense bana güldü gibi gelmişti. Anlaşılan bu ikisiyle uğraşacaktım.
Hem onlar benle uğraşırken ben neden durayım ki?

Sevdiceğim Bir VampirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin