Daha fazla o tarafa bakmamak için önüme döndüm. Kantinden karışık tost ve capri sun alıp parasını ödedim. Kızların yanına geri dönmek için çıkışa yöneldiğim sırada Ateş ve Yiğit'in önünden geçerken Yiğit'in kıkırtılarını tekrar duydum.
Nedensizce onlara baktım ah keşke bakmasaydım. Ama ben kendimi bu eziklere yedirtecek değildim.
"Ne kıkırdıyorsun?" Dedim.
"Sabahki cesaretin aptal cesaretiydi" dedi Ateş.
"Tavrın hiç hoş değildi" dedim öfkeyle. Sabahki sinirim geri gelmişti.
"Sende hiç hoş değilsin" dedi. Amacı neydi bunun?
"Sınıfa git bence sen" dedi sonra.
"Nedenmiş?" Dedim yanlarına yaklaşarak.
"Senin mi okul?" Dedim tekrar.
O da ayağa kalktı şimdi.
"Yoo" dedi. "Benim değil. Babamın."
Aferin. Ne de güzel tıktı lafı ağzıma
Betül yanıma geldi ve hadi gidelim dedi ama giderken yiğite göz kırptığını gördüm ve şaşırmıştım ama pek önemsemedim.
Sekizinci derse kadar pek bir şey yapmadım. Okulun bitmesini bekledim.
Çıkış saati geldi ve çıkarken ateşin bana hâlâ kızgın ve öfkeli gözlerle baktığını gördüm. Neden bu kadar sinirlenmişti ki ? Oysa ben hiç bişey yapmamıştım.Eve gitmek için yola çıktım. Bir adamın beni takip ettiğini hissettim ve çok irkildim.O sırada sabahta görmüş olduğum duraktaki çocuk birden yanıma geldi ve kolunu omzuma attı. Bi an şok oldum ve bağırdım,eliyle ağzımı kapatıp arkaya baktı .sonradan anladım ki O da fark etmişti adamın beni takip ettiğini. Tam ona teşekkür etmek için dönecekken çocuk birden arkasına bile bakmadan otobüse bindi.
Eve gittim ve kendimi yatağıma attım çünkü çok yorulmuştum. Annem yanıma geldi ve ; ee ilk okul günün nasıl geçti dedi gülerek. Bende yorgun gözlerle ona bakarak "eh işte" dedim.
-hadi hadi oyalanma yemeğe gel dedi annem ve kalkıp altın sarısı saçlarımı toplayıp sofraya gittim.Yemeğimi yiyince odama çıktım ve telefonu elime aldım *bir yeni mesaj* açtım ve betülün bana yazdığını gördüm. Mesajda ; edebiyat ödevini yaptıysan bana atar mısın :) , yazıyordu. Bende ilk başta neden kendi yapmadı diye düşünsemde tabiki yazıp ödevin resmini Betüle attım. İlk gün hiç de hoş olmayan biriyle tanışmıştım. Takip edilmiştim ve tanımadığım duraktaki çocuk beni kurtarmıştı. Yeni arkadaşlar edinmiştim. Hayatım asla belli bir düzende olmadı. Hep evimizi taşıyıp durduğumuz için bir sürü yer görmüştüm. Ama biliyordum. Burası diğer yerlerden farklıydı. Hayatımda bir şeylerin burada çok büyük değişeceğini hissetmiştim. Buranın insanı da diğer tanıdıklarım gibi değildi. Farklıydı işte biliyordum.
Artık uyku vaktim gelmişti. Yüzüme kil maskemi ve toniğimi yapıp dişlerimi fırçaladım ve yatağa girdim. Yorucu ve saçma günümü takrar gözden geçirip uyudum.
***
Yeni bir okul gününe uyandım. Bugün hava açıktı. Hava güzel olunca moralim de çok güzel oluyor. Bu sefer erken kalkmıştım ayrıca. Saate baktım.Okula daha çok vardı. Annem buna şaşıracaktı. Pembe, çiçekli pijamalarımla aşağı kata indim. Mutfaktaki annemin yanına gittim. Tahmin ettiğim gibi annem şaşkın bir yüz ifadesi yolladı bana.
"Ooo erkencisin. Sen bu saatte uyanmazsın"
Annem gözlerimi devirmekle yetindim.
"Babam nerde yine? Taşındığımızdan beri bir kere göremedik yüzünü"
"Mimarlık şirketin olunca seni de görürüz. Patron senin baban. Hoşnut olmalısın"
Değildim.
Acıkan karnımın çığlıklarına daha fazla dayanamazdım. Kahvaltı masasına oturdum. Her şey vardı yine. Annem işini evden yürütürdü. Bu yüzden de eve ayıracak çok vakti olurdu babamın aksine.
Bende uzun zamandır oturup düzgünce kahvaltı yapmıyordum. Annem benim için bir fincan çay koymuştu önüme. Üç şeker attım ve karıştırıp bir yudum aldım. Ağzım yanmıştı. Dilimin acısından gözlerim dolacaktı.
"Çok sıcak!"
"Soğumasını bekle?"
"Anne bu kadar sıcak çayı niye önüme koydun beni bilmiyor musun?"
"Her çay doldurduğumda Elsa güçlerimle çayını mı soğutacağım?"
Anneme öfkelenmeye başlamıştım işte. İlla bozacaktı sinirimi. Hızlıca yiyebildiğim her şeyden yiyip, sofrayı toplamaya yardım etmeden odama çıktım. Dün çıkardığım okul formamı dolabımın yanındaki askıdan alıp üzerime giydim. Zaten düz olan saçlarıma, vaktim var diye çabucak bir fön çektim. Çilekli dudak nemlendiricimi de dudaklarıma sürüp, telefonum ve çantamla aşağı indim. Biraz sonra babamı aradım. Açmadı. Neden şaşırmamıştım?
Havanın güzel olmasından kaynaklı olacak ki moralim çok yerindeydi. Bir an önce kendimi dışarı atmak istiyordum. Anneme "çıkıyorum" diye seslenip kapıyı açtım. Acaba hava bozar mıydı? Bozmamasını umarak üstüme bir şey almadan evden çıktım. Okula yürüyerek gitmeye karar verdim bugün. Yürürken bizim evin yaklaşık 300 metre ilerisinde, yolun karşısında bir komşumuz olduğunu fark ettim. Kahverengi duvarları olan büyük, üç katlı bir evdi. Bizim evden baya büyüktü. Yeni komşularımızın nasıl insanlar olduğunu merak ediyordum ama henüz tanışamamıştık. Yürümeye devam ettim. Okula varmıştım. Dün yaşadığım gerginliği hatırlamak istemiyordum hiç.
Sınıfa girdiğimde gözüm ilk Ateşi aradıysa da bulamadı. Rahat nefes alabilirdim. Şöyle bir göz gezdirdim sınıfa. Dün oturduğum sıra yüzünden baya bir kaba söze maruz kalmıştım. Aslında şuan sınıfta iki sıra boştu ama sırf inat olsun diye içimden dünki sıraya oturmak geldi. Beni kendi sırasında istemiyorsa o gaçsin başka yere. Gerçi okul onun babasının ama olsun. Hiç umrumda değildi. Ders zili çalmadan Betül ve İpek beraber sınıfa girdiler. Betül bana bakıp gülümsedi. Bende onlara el salladım yanıma yaklaşırlarken.
"Günaydın" dedi İpek.
"Günaydın!" Dedim ikisine.
Önümdeki sıraya oturdular. Ders zili çalmıştı. Edebiyat hocası sınıfa girip yoklama almaya başlamıştı hemen. Bir 10 dk sonra kapı sertçe açıldı ve içeri Ateş girdi. Birileri gerçekten de geç kalmayı hiç umursamıyor gibi görünüyordu. Bu ne arsızlık böyle? Asla umrunda değildi. Oturduğum sıraya yönelirken bu sefer edebiyatçı Ateşi durdurmuştu. "Ateş" demişti sert bir sesle.
"Buyrun hocam?" dedi ondan ilk kez bu kadar yumuşak duyduğum bir sesle.
"Bir şey unuttun" dedi hoca.
"Neyi, tam olarak?" dedi.
"Kapıyı çalıp, geç kalmaktan ötürü özür dilemeyi tabiki" dedi hoca tekrardan.
Yess be. Birisi sonunda saygısız davranışlarına karışmayı planlıyordu bu gerzeğin.
"Hocam ben kapıyı neden çalayım ki onu anlamadım? Siz kendi evinize izin alarak mı giriyorsunuz?" dedi ukala bir tavırla Ateş. Ne kadar sinir bozucu olabileceğini mi kanıtlamaya çalışıyordu anlamadım.
"Hayır tabiki. Ama 'babamın' evine kapıyı çalmadan giremem. Hatta bırak evini, odasına bile kapıyı çalmadan giremem. Belki bilmiyorsundur ama bunu sırf 'saygıdan' yapmam" dedi hoca. Hafifte olsa gülmeme engel olamamıştım.
"Gerzek" diye mırıldanmıştım çok çok kısık bir sesle. UMARIM DUYMADI. Ateş hocadan tekrar oturduğum sıraya döndü. Bakışları gözlerimi bulmuştu şimdi de. 'Alay mı ediyosun cnm?' der gibi bakıyordu bana. Sesli bir nefes verip yanımdaki sıraya oturdu. Bu çocuk sinir hastası falan olabilir mi?
"Komik mi?" diye sordu bir kaç saniye sonra fısıltıyla. Sesinden ürkmüştüm.
"Hayır" diyebildim en sonunda.
"İstenmediğin yerde durmayı seviyorsun galiba" dedi.
"Huyum kurusun" dedim ona dönerek.
Dudakları iki yana çok hafif kıvrılmıştı.
Aptal sırıtması nedense çok hoşuma gitmişti.
Bir daha sırıtsa keşke. Ya da hayır. O sırıtmasın. Gerzek.
***
Son ders zili de çalmıştı şimdi. Betül ve İpek ile evlerimiz farklı yönlerde olduğu için onlarla vedalaştım. Eve hemen gitmek istemiyordum. Yol üstünde bir parkta oturmak için durdum. Boş bir banka oturup çantamdan okumak için bir kitap çıkardım.
Bu ay Genç Warther'ın Acılarını okuyordum.
Yarım saat geçtikten sonra kitap sayfasının üstüne bir damla su düştü. Kafamı gökyüzüne kaldırıp baktım. Hava nasıl bir anda değişmişti? Daha sonra İstanbulda olduğum aklıma geldi. Kitabımı hemen çantama koyup sırtıma attım. Islanmak istemiyordum ama acele etmeden, sallana sallana eve yürümeye başladım. Arkamdan ayak sesleri işitince hızlanmak istedim fakat sonra tanıdığım sesi duymak korkumu dindirmişti.
"Hasta mısın ya? Gerçi hasta olmasan bile bu gidişle olacaksın"
Ateş.
Aman ne hoş. Beni rahatlatan sese bak anasını satayım. Ne diye aynı yoldan yürüyor sanki benimle.
"Senden daha sağlıklı olduğuma eminim" dedim yürümeye devam ederken.
"Kötü bir başlangıç yaptık. Şuan bana önyargılısın. Olabilirsin elbette. Ama sandığın gibi ruh hastası değilim. Sinirlendirmiştin beni dün. Yanımda oturuyor olmana hâla gıcığım ama sesimi çıkartmayacağım çünkü hakkımdaki söylentileri haklı çıkarmak istemiyorum. Birbirimize sataşmazsak eğer geçinebiliriz bence" dedi düz bir sesle.
"İnsancıl olabiliyorsun demek ki." dedim. Sesli güldüğünü duymuştum. Hâla arkamdan yürüyordu. Hızlı birkaç adımla yanıma yetişti. Yağmur şimdi hızlanmıştı ve ben üstüme sabah hiçbir şey almamıştım. Donmanın eşiğindeyken birden Ateş üstündeki ceketi omuzlarıma bıraktı. Anlam veremeyen gözlerle yüzüne baktım. 'Ne var?' dercesine bakıyordu o da bana. Şimdi yağmurdan, hiç tanımadığım, üstüne nefret etmeye başlamak üzere olduğum bir çocuğun ceketine sığınıyordum. Saçmalıktı.
"Sen hasta olacaksın"dedim.
"Sindin dihi siglikli ildigimi iminim" dedi. İnanamıyordum. Okulda ateş saçan, herkesin gözüne bakmaya çekindiği çocuk ile aynı kişi miydi bu?
"Gerzek" diye mırıldandım.
"Şımarma istersen iki yüz verdik diye. Hala sana gıcığım küçük şımarık" dedi sert bakışlarla. Bana öyle bakması beni korkutmaya yetmişti.
Evime yaklaşmıştık.
"Evin nerede?" Diye sordum.
"Şurada" diyerek parmağıyla kahverengi duvarlı evi işaret etti.
Şaka mı bu? Komşu mu olmuştuk şimdi de bu gerzekle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevdiceğim Bir Vampir
Teen FictionHarbi bir aşkın yakıcı sıcaklığıyla kavrulup, çölde esen bir rüzgar gibi savrulmaya hazır olun.