horizon : seongjoong

Önsöz

Geçirdikleri onca günden sonra bu halde olmaları belki de haksızlıktı. Ancak ne Seonghwa ona bir adım attı son olanlardan sonra, ne de o Seonghwa'ya bir adım attı. Birbirlerinden cüzzamlı gibi kaçarlarken Horizon isimli siyah gemi ne zaman biteceği belli olmayan uzun bir huzursuzluğa gömülmüştü.

Wonderland arayışı sırasında başlarına gelen onca şey arasında ikilinin arasını ciddi anlamda bozan şeyin bu denli ufak bir şey olması aslında oldukça ironikti. Üstelik Hongjoong Seonghwa'yı doğduğu evden alıkoymuşken.

Seonghwa ev özlemi çekiyordu, bir süre iyi idare etse de artık bulunduğu gemide güvende hissetmiyordu. Günden güne asıl benliğinden uzaklaştığını hissetti. Gün geçtikçe kökünden koparılmış bir gül gibi soldu, cansızlaştı. Ancak evi, kaçırıldığı denizkızı mahzeni değildi. Ama Seonghwa bunu uzun süre fark etmedi.

Aradıkları hazine, ufkun ötesinde, düşünebilecekleri her şeyden daha uzakta ve iyi korunan bir hazineydi. Bu süreç içerisinde kendilerinden çok ödün vermeleri gerekiyordu. Özellikle cadı Yeosang bu süreçte kendinden en çok ödün veren kişi oldu, belki Seonghwa'dan sonra.

Tanrıçanın soyundan gelme, kanından yaratılma iki kişiyi içinde barındıran siyah gemi Horizon, sonun başlangıcı, başlangıcın da sonu oldu.

Wonderland Underland'e, Underland Wonderland'e dönüştü. Ancak birbirlerine olan bağlantıları korkunç derecede dolambaçlıyken, herkesin bir araya gelip doğru anahtarla Wonderland'in huzurlu kapılarını aralamaları gerekiyordu. Gelin görün ki, onca yaşanan olayın arasında belki de onları en çok zorlayan kısım bir araya gelme kısmıydı.

Zira mürettebatın tamamı birbirine itiraf edemedikleri duygularla boğuşurken, hiçbir sırrın saklı kalamadığı Wonderland'e girmeleri için eteklerindeki tüm taşları dökmeleri gerekiyordu.

Ve bu, hiç kolay olmadı.

Horizon gemisinin kaptanı Kim Hongjoong (Beyaz saçlı farz edebilirsiniz)

"Bir hayalimiz var, bunun için herhangi birini gözümüzü kırpmadan katledebiliriz. Maalesef ki buna sen de dahilsin, güzelim."