2.BÖLÜM "KURŞUN"

24 4 0
                                    

Uzun bir aradan sonra yeni bölümle karşınızdayım. Keyifli okumalar dilerim. 

Harun Kolçak & Gökhan Türkmen - Yanımda Kal

GÜNÜMÜZ

Sıradan bir insan ömründe kaç ölü beden görürdü? Bir, iki, hiç. Bu denkleme göre sıradan insan sınıfından fazlasıyla uzaktaydım. Gördüğüm bilmem kaçıncı ölü bedendi. Polis memurunun imzalamam için önüme bıraktığı kağıtlarla bakarken dikkatimi kana bulanmış ayakkabılarımdan çektim. Önüme bırakılan kağıtlara sırayla imza attıktan sonra kendimi koridora atmıştım. Bir an önce buradan çıkıp gitmek istiyordum ama pek mümkün olmayacak gibiydi. Barış elinde eşyalarımla beni bekliyordu. Kabanımı bana uzattıktan sonra konuşmaya başladı. "İyi misin? İstersen bir doktora falan gidebiliriz."

Kabanımı giydikten sonra çantamı da alıp konuşmaya başladım. "Doktora gerek yok. Alya nerede?" Ne demem gerektiğinden, neyi sorgulamam gerektiğinden emin değildim. O kadını gördüğümde bir an ölü bedenlere karşı duyarsızlaştığımı sanmıştım ama düşündükçe dehşetin her tonu vücuduma yayılıyordu.

"İfadeden az önce çıktı şu tarafta."

Barış'ın gösterdiği koridora ilerlerken Alya'nın yalnız başına oturduğunu gördüm. Gözlerinin halinden ağladığını anlamak çok zor değildi, elindeki şişeyi titrek elleriyle tutmaya çalışıyordu. Etrafa göz gezdirdiğimde çoğunluğun ifadelerini verip gittiğini anladım. Alya'nın yanına oturduğumda bana bakmadı. Ellerimi ellerinin üzerine koyacakken Alya hızla ayağa kalktı sanırım hareketlerimi uygulamaya geçirmeden önce bir kez daha düşünmeliydim. Alya'nın ruhsal durumunu ve sinir bozukluğunu hesaba katamamıştım.

"Yaklaşma bana Saye. İnan şu an görmek istediğim son insan sensin."

"Anlamadım." Şaşkın bir ifadeyle ona bakarken o bana öfkeyle bakıyordu.

"Şu başımıza gelenleri farkında mısın? Bütün her şey berbat oldu ve bunun tek sorumlusu sensin."

Barış yanı başımızda belirmişti. "Saçmalama istersen Alya. Saye'nin ne suçu var?"

Alya delirmiş gibi kahkaha atarken birkaç polis memuru bize dönmüştü. Ayağa kalktığımda Alya tam karşıma dikildi. "Kendin bile sendeki uğursuzluğu farkında değilsin değil mi? Gerçi uğursuzluğun vücut bulmuş haliyken nasıl anlayabilirsin."

Alya'nın kurduğu her cümlede ses tonu daha da yükseliyordu. Üzerimi doğru gelip beni duvara ittirdiğinde Barış karışmak için yeltenmişti ama onu durdurdum. Nasıl durdurduğumu ben bile bilmiyordum. Belki de bakışlarımdaki yorgunluk onu durdurmuştur. Bir zamanlar Alya'nın karşıma geçip söylediklerini bende kendime söylemiştim ama sonra hiçbir insanın kendisine bu kadar acımasız davranmaması gerektiğini öğrenmiştim.

Alya ile çocukluk arkadaşıydık ama bazı şeylerin çocuklukta kalması gerektiğini hesaba katamayacak kadar yalnızdım. Bu yüzden çoğu zaman yaptığı imaları ya da arkamdan çevirdiği işleri görmezden gelirdim. Bu günün geleceğini biliyordum gerçi böyle bir günde gelmemesini tercih ederdim ama ona zehrini kusması için müsade ettim.

"O kadar uğursuzsun ki ne güzelliğin ne de elde ettiğin başarılar hiçbiri bunu örtmeye yetmiyor."

Bir adım daha üstüme geldi.

"O kadar uğursuzsun ki sevdiğin adam bile senin kollarında öl..."

Alya'nın cümlesini kesen şey ona attığım tokat olmuştu. Eğer bir saniye daha fazla burada kalırsam daha fazlasını yapacağımdan korktum. Büyük adımlarla geldiğim koridoru ilerlerken Alya'nın arkamdan bağrışlarını duyuyordum.

YILDIZLAR SADECE KARANLIKTA PARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin