"Beni öper misin, parçalar ellerimi kesiyor birleştiremiyorum." Kısık sesimle konuştuğumda kirpiklerinin titreyişine tanık olmuştum. Ben ise parmak uçlarıma kadar her bir zerremle titriyordum zaten.
Göz yaşlarımı silmek için yanağımda olan elini biraz daha enseme doğru kaydırıp diğer eliyle belime sıkı bir tutuş vermiş ve tamamen kendisine yapıştırmıştı bedenimi. Onun büyük kollarının arasında kaybolmuş olan vücudumun temas eden her noktasında sıcaklığını bizzat hissetmek şimdiye kadar hiç böylesine yüreğimi ağzımda attırmamıştı. Dudağımı yalayan sıcak nefesi bende tutunma ihtiyacı doğurduğunda iki elimi de yüzüne çıkartmıştım.
Kalın dudakları, onunkilere nazaran daha ince dudaklarımla buluşunca elektrik çarpmış gibi hissetmiştim. Bütün bedenim yanıyordu sanki. Bana ait ne varsa dudaklarımdan ona doğru akıyordu adeta.
Alt dudağım onun tarafından talan ediliyorken büyük bir acemilikle karşılık veriyordum ona, yanlış veya beceriksizce olması umurumda bile değildi. Uzun sürerin ardından göz göze geldiğimiz andan itibaren darmadağın olmuştum çoktan.
Kısa süreliğine ayrılıp küçük bir buseyi dudaklarıma bahşettikten sonra tekrardan alt dudağımı dudaklarının arasına almıştı. Yine yaptığı bir şeyin içine naiflik katıyordu, beni delirtiyordu.
Ensemdeki elinin ağırlığıyla belimi okşayan parmaklarının hissi, dudaklarının baskısı yetmiyormuş gibi daha da başımı döndürüyordu.
Öpücüğü öyle bir etki yaratmıştı ki bende sanki ellerimi kesen o parçalar daha da çok kanatıyordu beni ama daha önce hiç böyle güzel kanamamıştım ben.
Beni öyle bir dağıtıyordu ki her bir zerrem birleşiyordu. Hiç şüphesiz ki baldıran da oydu can suyu da.
Geri çekilip alnını alnıma yasladığında derin bir nefesi içime çekerek öpüşürken kapatmış olduğum gözlerimi açmadan durmuştum. Bir yandan ona bakmak istiyordum, yüzünde nasıl bir ifade var görmek istiyordum fakat bir yandan da içimi bütünüyle saran müthiş bir utanç duygusu vardı. Sanki konuşacak olsam iki kelimeyi bir araya getiremezmişim gibi hissediyordum.
Derin derin havayla ciğerlerimi doldururken tekrardan soluğum onun tarafından sekteye uğratılsın istiyordum.
"Seni toparlayabildim mi bilmiyorum bebeğim ama benim yarasız kaldığıma eminim." gülerek dediği şey yüzümde buruk bir gülümsemeye neden olduğunda yavaşça yanağından öptüm.
"Daha çok parçaladın." gözleri açılıp soru işaretli bir ifade yüzüne yerleştiğinde gülümsedim.
"Ama öyle bi topladın ki sanki daha önce hiç böylesine bütün olmamıştım." kısa süreli anlamayan bir bakış yüzünde belirdiğinde sırıtmaya başlamıştım. Kısa bir rol değişikliği olmuştu sanırsam.
"Pekala, kesinlikle aklımı başımdan alıyorsun." kıkırdarken gözlerimi kapatmış ve tekrardan kollarımı bedenine sarmıştım. Saatlerce sarılıp koynunda ağlamak istiyordum.
"Bunca zaman, ben, gerçekten, ah!" İki kelimeyi bir araya getiremeyip konuşamayınca sert bir soluğu çektim içime, kaşlarım çatılmıştı. "Neden konuşmak bu kadar zor?"
"Bir şey söylemene gerek yok güzelim." Hafiflemişçesine başımı göğüsne gömmüştüm.
"Doğru, sen anlarsın zaten değil mi?"
"Anlarım." Göğsüne gömdüğüm yüzümü kaldırıp yüzüne baktığımda uzanıp burnumun ucundan öpmüştü. Hiçbir şey demeden birbirimizin yüzünü izliyor ve gülümsüyorduk. İçimizde çokça bağırışma vardı, kırgınlıklarımız ve kızgınlıklarımız belki de nefes aldırmayacak duruma getiriyordu bizi fakat buradaydık işte.
Birlikte ve sarmalanmış.
"Dünyada kimse kimseyi böyle özlememiştir Jungkook. Her yerine öylesine hasretim ki: ellerin, dizlerinin arkası, kıvrımların, teninin inceldiği yumuşak yerlerin, bakışların, kokun ve saçlarının başladığı noktadan ayak parmaklarının bittiği son noktaya kadar her bir hücren. Ve hepsinin ürettiği her kelime, her hareket, her ses bana karışsın, benimle olsun." Eliyle saçlarımı okşarken gözlerimin en içine bakarak öyle güzel şeyler söylüyordu ki gözlerim yaşlarını çoktan akıtmaya başlamıştı bile. Ağlamam gittikçe hiddetleşirken hıçkırmaya başlamıştım. Başımı tekrardan göğsüne gömmüş yavaş yavaş saçlarımı okşuyor bir yandan da sımsıkıca sarılıyordu bedenime.
"Hyung.. seni o kadar çok seviyorum ki.. En başından beri seviyorum, kendi benliğimi anlamaya başladığımdan beri senin sevgin var. Sana yemin ederim biraz bile azalmadı, gittiğinde bile azalmadı." Yüzünün her noktasında gözlerimi değdiriyordum. O kadar özlemiştim ki, sanki günlerce,haftalarca hatta aylarca baksam yine de içimdeki bu özlem geçmeyecekmiş gibiydi.
"Biliyorum bebeğim, en başından beri biliyordum."
"Seni görüyorum, dediğinde bunu kastetmiştin aslında değil mi?" Gelen aydınlanmayla kafamı duvarlara çarpasım gelmişti.
"Evet bebeğim."
"Sen görmüyorsun da demiştin ama?"
"Çünkü ben de en başından beri seviyorum seni, yerde ezilmiş çikolatana dolu gözlerinle öylece baktığını gördüğüm andan beri hem de." Büyük bir şaşkınlıkla yüzüne bakıyorken nefessiz kalmıştım. Ne demek başından beri seviyordu beni? Nasıl olurdu da ben şu zamana kadar anlayamazdım bunu?
"Ben... ne diyeceğimi bilmiyorum. Daha önce görmeliydim."
"Emin ol sen de görseydin daha zor olurdu bir çok şey." Yunuşak sesiyle benim hiddetlenen sesimi rahatlatmak istercesine konuşmuş peşine gülümsemişti burukça. Kendime kızmamam için uğraşıyordu ama hayır kızmalıydım, onu görebilmeliydim çok daha önceden.
"Peki ya bundan sonra ne olacak?"
"Bundan sonra asla ayrılmayacağım yanından, git desen bile." Gözlerindeki kırgın bakış kararlılıkla parladığında aynı duyguların bana da geçtiğini hissetmiştim.
"Demem ki, diyemem." zor bir soluk ağzımdan içeri girerken ağzı konuşmak için açıldığında parmaklarımla ağzını kapatmış ve devam etmiştim.
"Bana hiç kimseyle konuşamayacağım bir dil öğrettin, ve ben senin yokluğunda öksüz hissettim hyung." Gözlerinde olan bakışlarım başka yerlere kaydığında hala dudaklarının üzerinde olan parmak uçlarımın üzerinde hissettiğim küçük öpücükle ona dönmüştüm tekrardan.
"Ben her zaman bunu demek istemiştim sana, sen hiçbir zaman benim için sadece bir hyung veya sevdiğim adam değildin. Yeri geldi yemeyip yediren anne, saçımı okşayan baba oldun. Ailemin vermediği sevgiyi verdin bana, sen hiçbir zaman tek bir konumda olmadın benim içimde."
"Ve açıkçası bunun böyle oluşunu seviyorum. Ben de senin için böyle olmak istiyorum."
"Sen zaten her şeysin bebeğim, her şeydin."
"Görüceksin, daha fazlası olacağım." dediğime başını sallayıp onaylamış ve gülümsemişti. Hala dudaklarının üzerinde olan parmaklarım, altındaki gerilen ince deriyi hissetmiş ve gördüğüm en güzel gülümsemeyi okşamaya başlamışlardı usulca.
Bundan sonrasında ne yapacaktık bilmiyordum fakat kollarımın arasında her ne kadar bana belli ettirmemeye çalışsa da yorgun ve kırgın bir beden vardı. En içimde onun bütün kırgınlıklarını hissediyordum sanki. Dakikalar öncesinde camın altında duyduğum şeylerin ağırlığı çok fazlaydı ve Namjoon nasıl bunların altından kalkabildi diye düşünürken aslında onların altında kaldığını sonradan anlayabilmiştim.
Ve söz vermiştim içimden, onu ben kaldıracaktım. Kaldırırken düşüp dizlerim de kanasa umurumda olmayacağı kesindi.
Onu ben kaldıracaktım.
w
you tought me a secret language i can't speak with anyone else
![](https://img.wattpad.com/cover/273338350-288-k833071.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ışıkların kapalı, duyguların zincirli olduğu günler - namkook
Fiksi UmumÇünkü verilecek sevgiyi ondan daha fazla hak edecek birisi olamazdı. Ve ben de bu yüzden içimde biriktirdiğim, sevgiye dair ne varsa hepsini ona vermiştim, bir kere bile düşünmeden.