" Depoların yerinide sor." Jimin, kulağına dolan Jungkook'un sesiyle kendine gelirken bakışlarını zar zor bileklerini öpen adama çevirebilmişti. İğrenç hissediyordu. Bu yabancının öptüğü her yerini bıçakla kazıyıp kendini öldürmek istiyordu.
" Bana bahsettiğiniz şu uyuşturucuları nerede depoluyorsunuz acaba?" sabahtan beri sorduğu her soruyu kolaylıkla cevaplayan sarhoş adam bu sorusunuda kolayca cevaplar diye ummuştu fakat yavaş yavaş kendine gelen adam artık ona sorulan soruları garipsemeye başlamış olacak ki duyduğu şeyle kaşlarını çatarak bakışlarını beyaz bilekten çekip boncuk gibi parıldayan ela gözlere çevirmişti.
" Niye bu kadar çok şey soruyorsun? "
" Sa-sadece merak ettim. A -hıck- adınızı çok duymuştumda." Jimin boşta kalan elini ensesine atıp kaşırken ortaya çıkan hıçkırığına lanetler ederek ona dik dik bakan adama gülümsemeye çalışmıştı. Elbette onu taciz eden sapık bir domuza gülümsemek zordu onun için.
" Adımı nereden duydun ki? Bu tür işlerde olduğumu çok az kişi bilir. "
" Bilinci yerine geliyor patron. Jimin'in oradan çıkması gerekiyor." Jimin, ilk önce Nora'nın naif sesini ardından Jungkook'un kalın sesini duymuştu. Jungkook sert bir sesle onu reddederek Jimin'e devam etmesini söylemişti yine.
" Şöyle bir anlaşma yapalım güzelim. " demişti orta yaşlı adam. Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Bulunduğu durumun çoktan farkına varmıştı fakat elleri altındaki genç çocuğunda tadına bakmak istiyordu anlaşılan.
" Çeneni kapatarak benimle seviş ve sana depoların yerini söyleyeyim. " Jimin kocaman açılmış gözleriyle onu göğsünden itirek yatağa deviren bedene bakarken yaşadığı şoktan dolayı kıpırdayamıyordu bile. Yaşlı olmasına rağmen oldukça iri olan adam pantolonunun kemerini hızlıca açarak elini pantolonundan içeri daldırdığında Jimin'in ağzından minik bir hıçkırık daha kaçmış ve kulaklığından, oradan çıkması için ona bağıran Jungkook'un sesi yükselmişti. Jimin o an kendine gelebilmişti. Altındaki pantolon ve iç çamaşırını indiren yarı çıplak adama gözlerini dahi deydirmeden hızlıca yataktan fırlayarak kapıya doğru koşmuştu.
" Nereye gidiyorsun küçüğüm? Daha işimiz bitmedi." kapıya yaklaşmadan saçlarına yapışan adam onu tekrardan yatağa sürüklerken Jimin deli gibi çırpınarak saçlarını sıkıca tutan iri ellerden kurtulmaya çalışmıştı.
" Bı-bırak! Bırak beni! Yardım edin!"
" Ağzımdan laf almaya çalışırken iyiydi değil mi?! O lanet olası ağzını sikeyimde gör sen gününü piç kurusu!"
" Bırak! Lütfen, be-ben bir şey yapmadım!"
Jimin sürüklenerek yatağın yanına getirilmiş ardından zorla ayağa kaldırılarak yerden biraz yüksek olan yatağa sadece üst bölgesi değecek şekilde yatırılmıştı. Kendine gelen adam bir eliyle kafasını yatağa bastırırken diğer eliyle de iki bileğini sıkıca kavrayarak arkasında toparlamıştı.
Jimin o an nefret etmişti kendinden. Kalçalarına yaslanan adama karşı koyamayacak kadar aciz olmasından nefret etmişti. Kulakları uğuldarken ona sürtük olduğunu söyleyip duran adamın seside uzaklaşmıştı bir süre sonra zihninden. Bilincinin de ondan uzaklaştığı gibi... Zangır zangır titreyen vücudu bile bunca şeyi kaldıramayacağını belirterek durulurken genç çocuk kararan görüş açısını düzeltmek adına gözlerini kırpıştırıyordu.
Her şey çok kısa bir anda gerçekleşmişti. İlk önce bileklerini kırmak istercesine sıkan adamın tutuşu yok olmuştu. Jimin yere serildiğinde ise gözleri iri adam ile boğuşan garson kılığına girmiş arkadaşına kaymıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RİNGLEADER
Fanfiction" Ben aptal değilim!" " Sen aptalsın! Doğru düzgün yalan bile söyleyemiyorken nasıl işime yarayacaksın?!" " Senden nefret ediyo-hıck." yalan söylediği zamanlar ortaya çıkan lanet olası hıçkırığı yine kendini ele vermişti. O, onu kaçırarak pis işleri...