Bölüm 3: Korku

19 5 0
                                    

İnsanların nefret ettikleri şeyler olabilirdi. Bir insandan kolayca nefret edebilirlerdi, bir renkten, hatta bir elbiseden. Ben insan olmadığımı savunan annemden nefret edemiyordum ama onun yüzünden kırmızıyla lekelenen beyaz elbisemden nefret ediyordum. Annemi seviyordum, babamı seviyordum fakat beyaz renginden nefret ediyordum, elbiselerden nefret ediyordum. Beyaz elbiselerden ise tiksiniyordum.

Kanımla boyanmış beyaz elbisemin düşmüş ince askılarını tutarken parmaklarımdaki kanlar kirli zemine ve kumaşa damlıyordu. Yerde o kadar çok kan vardı ki, birkaç damla daha aksa fark bile edilmezdi. Canım o kadar çok yanıyordu ki, biraz daha acısa fark bile etmezdim.

Kirli duvara sırtımı yaslamış, ayaklarımı kendime çekmiş bir şekilde oturuyordum. Üzerimden çıkarılan elbisemi kendimi kapatmak için önümde tutabiliyordum fakat onu giyecek kadar gücüm yoktu. Gücümü almışlardı, zaten güçsüz olan bir çocuğu daha da güçsüz hale getirmişlerdi ve bu güç sadece fiziksel güç değildi.

Son sözleri, görüntüleri aklımdan gitmiyordu. O an aklımı kaçırmak istedim. Cidden aklımı kendimden çıkarabilir miydim? O anıları gözüme getiren aklımı çıkarıp atabilir miydim ya da ondan kaçabilir miydim?

"Çabuk yoruldun ha," diyordu her yerimi titretecek kadar istek dolu bir sesle. Titrememin sebebi korkuydu. Titrememin sebebi çaresizlikti. Titrememin sebebi sadece bendim. Güçsüzlüğümdü. Güçsüz olmasaydım az önce beni korkudan titretemezdi, canımı yakamazdı.

Daha çok titremeye başlamışken kenarda çıkardığı pantolonunu eline almıştı, benim yanıma koymuştu ve kemerini çıkartmıştı. Kemeri "Tut," diyerek üstüme atmıştı. Az önce düşünememiştim, şimdi düşünüyordum. O kemerle ona vurmalıydım. Bana vurmasına izin vermeden ona vurmalıydım. O kemer benim kanımla değil, onun kanıyla boyanmalıydı fakat şimdi tekrar aynı şeyleri yapsa yine ona vuramazdım. Merhametim bir gün benim sonum olacaktı.

"Daha fazla yorulmadan tamamlayalım mı ha?" demişti. Gözlerimi kapatmıştım. Sımsıkı yummuştum, görmek istemiyordum. Hareket ettirebildiğim tek yer göz kapaklarımdı. hareket ettirebilirdim ancak gücüm olmadığı için birkaç kıpırdamadan ibaret olurdu. Mecburdum, elbisenin kırmızı olmasına mecburdum.

Benim suçumdu.

Diledim. Akio'ya bir şey olmaması için dilekler diledim. Bacaklarımı kendime daha çok çektim. Saatlerce o pozisyonda durdum. Vücudumdaki acıları, ağrıları umursamadım. Sadece diledim. Akio'ya bir şey olmaması için dilekler diledim.

Bıçak gözlerimin önündeydi, kanlı bıçak ve makas gözlerimin önündeydi. Belki buna katlanamayıp kendimi öldürürüm diye koyulan bıçak ve elbisemi kestiği makas gözlerimin önündeydi.

Elbisemi kesmişti, beni karşısında bağlayıp izlemişti. Elbisemi keserken derimi de kesmişti. Elbisemi çıkartmıştı, beni karşısında bağlayıp izlemişti. Çıkarırken iğrenç ellerini bedenimin yer yerine sürmüştü. Bazen kendime bakıyordum fakat bende ne bulduğunu bir türlü anlayamıyordum. Neden bana böyle şeyler yapıyordu ki? Onun yüzünden günlerce oturamadığım oluyordu ve ne yaptığını dahi bilmiyordum. Daha göğüslerim bile oluşmamıştı, bana neden dokunuyordu?

Beni öldüremezdi, ben lanetliydim. Beni öldürürse etkisi az ve sadece bana zarar veren lanetimin çoğalacağını ve tüm evi, aileyi saracağını düşünüyorlardı. Beni sadece ben öldürebilirdim.

Ölmeyecektim.

Lanetimi de onlara bulaştırmak istemiyordum, ölmek de istemiyordum.

Peki lanetliysem neden benden korkmuyorlardı?

Avlar ve AvlanacaklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin