Adrien her zaman yürüdüğü geniş yürüme yollarından yürüyor , bir yandan arabaların gürültüsünü görmezden gelirken diğer yandan neşeli insan seslerini gülümseyerek dinliyordu . Onlar kadar neşeli olmamıştı hiçbir zaman , hayatı da onlar kadar ciddiye almamıştı ama . Onlar kadar üzülmemişti , üzülecek daha çok şey yaşamıştı ama üzülecek mecali kalmamıştı .
İki aydır yaptığı gibi ailesinin bir arada olduğu 12-13 yaşlarını düşünüyordu gri yer döşemesinde kaybolan adımlarına bakarken . Hızlı hızlı yürüyor , kalabalığı sevse de ondan bir an önce kurtulmak için çabalıyordu . İstemsizce oluyordu bu . Gözleriyle geniş meydanı tarıyor , ileride bir tanrının görkemiyle yükselen kiliseye boş boş bakıyordu . İnsanların değer verdiği , uğruna hayatını adadığı en ufak bir şeyi gördüğünde bile bu midesinde bir kasılmaya yol açıyordu . Sanıyordu ki çocuk sahibi bile olamayacaktı bu durumu çözemezse .
Gabriel ... Ona 'baba' diyerek hitap etmek anlamsız görünüyordu gözüne . İki ay önce ölüp kendisine koca bir servet bırakan adam ona sokakta şans eseri gördüğü bir taştan daha fazla şey ifade etmiyordu .
Hâlâ mezarına gitmemişti . Sonu gelmez gibi görünen meydandan çıktığında bunu düşünüyordu . Neyse ki onu bu düşünceden kurtaracak bir yere yaklaşmıştı şimdi .
Eskiden gittiği lisenin yakınlarında bir park vardı . Adrien belki de özlem duyduğu için kendini sürekli oraya doğru giderken buluyordu . Özellikle lisenin çıkış saatini seçiyor ve emekli bir öğretmen edasıyla yaşıtlarını izliyordu . Bazen izlemeye bile gücü yetmediğinde sadece kafasını kitabına gömüyor ve saçlarını uçurup sayfaları karıştıran rüzgârın soğuğunu hissediyordu .
Huzuru da ızdırabı da orada bulmuştu sanki . Ayakları insan seline her adım attığında kaybolmuşluğunu pekiştirirken o , bu yoldan şaşmıyordu .
Paris'in mutlu sokaklarında mutsuz bir insandı o şimdi ; Paris onu yutuyor , en karanlık dehlizlerinde saklıyor ve kimsenin şehrin mutsuzluğunu görmesine izin vermiyordu .
Adrien bu kibirli şehrin sokaklarında bir sağa , bir sola sapıyor ve çıkış zili çalmadan önce gitmek istemediği parka yetişmeye çalışıyordu .
Noel yaklaşmış , havalar iyice soğumuştu lakin henüz kar yağmamıştı . Adrien ise eskiden sevdiği bu havalara karşı bir memnuniyetsizlik duyuyordu ; üşürken artık içini sıcak tutamıyor , ısınmak isterken göz yaşlarıyla yakıyordu yaralarını . Belki de bu yüzden katman katman giyinmişti . Yumuşaklığı için aldığı kırmızı , desensiz atkıyı bile takmıştı , ki atıklardan nefret ederdi ve kırmızıdan da .
İnsanların seyrelmesiyle rahatlayıp yüzünü kapatmasına özen gosterdiği şapkasını çıkardığında o gün için ilk defa isteyerek gülümsemişti . Saçlarını dağıtan soğuk rüzgâr ilk defa çok da soğuk değilmiş gibiydi .
Kafasını kaldırdığında istediği yere vardığını fark etmişti , aradığı parkın siyah metalden yapılma gösterişli kapısı karşısında duruyordu .
Birkaç adım sonrasında varmış olacaktı ; her zaman oturduğu banka doğru yürüyecek , ayakları alışmışlığın sıcaklığını takip ederek bulacaktı yolunu . Parkın yapraklardan yoksun ve üşümüş ağaçlarını seyredecek ve çıkış zili çaldığında kendini o ağaçlardan biri sayacaktı.
Adrien , farkında olmadan edindiği bu alışkanlıkları düşünürken yavaşlamıştı yürüyüşü . Yavaş adımları giriş kapısının soğuk metalinin üzerinden geçerken eldivensiz sağ eliyle bu metali tutmuştu düşmemek için .
Girişe yağan kar sürekli ayaklar altında ezilmekten ve dondurucu soğuklardan dolayı buza dönmüştü.
Tıpkı diğer insanlar gibi Adrien'ın da bunu pek umursadığı söylenemezdi . Bilinçsizce serseri adımlar atmış, şans eseri düşmemeyi başararak yolunda devam etmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miraculous one-shots [Au]
FanficHemen hemen tüm shipleri barındıran bir kitaptır . Hikâyeler alternatif evrende geçiyor .