Medya:
Perdenin Ardındakiler - Farklı Limanlarda
İyi okumalar.
***
Taehyung'tan
O günden bugüne kadar tam bir hafta geçmişti. O Seul'e gideli, ağabeyim beni yalnız bırakalı tamı tamına bir hafta... Üç gün üst üste yağmur yağmıştı ben evime döndükten sonra. Berbat durumdaydım. Her şey ellerimden kayıp gidiyordu sanki ve benim, olanları durdurabilecek bir gücüm yoktu.
Onu özlüyordum. Onu öyle çok özlüyordum ki, burnumun direği sızım sızım sızlıyordu. Durduk yere hatırıma düşüyor ve canımı lime lime ediyordu. Ettiklerim geliyordu aklıma. Onun yerine koyuyordum kendimi. Ne çok acıyordum kendime o vakit. Sevdiğim adamın bana pislikmişim muamelesi yaptığını düşünüyordum. Ne kadar iğrençleşmiştim kim bilir. O taraftan bakınca ne çok değişiyor her şey gözümde! Kendimi tanıyamadım. Bu değildim, olamazdım ama yapmıştım işte. Gaflete düşmüştüm. Çaresizliğin insana neler yaptırabileceğini işte o zaman iyice anlamıştım. Değişiyordu insan baştan uca. En büyük ihanetini kendisine yapıyordu. Ben ondan evvel, kendime ihanet etmiştim. Kendimden o kadar çok nefret ettim ki... Üzüldüm bu kadar keskin bir duyguya sahiplik ettiğimden. Âşıktım da aynı zamanda. Bu ikisine sahip olan insanın, yumuşak hisler barındırıp gülümsemesi olağan mıdır?
Okula erken geldim. Tur biteli ve herkes okula döneli iki gün oluyor. Çocuklar mesaj yolladılar, nerede olduğumu ve okula niçin gelmediğimi sordular bana dün. Altı gün olmuştu. Her geçen gün acısını daha da derinden hissediyordum. Günü bırakın, artık saat sayıyordum. Her günüm onun bana bıraktıklarına bakıp ağlamakla geçiyordu. İnsana bahşedilmiş en güzel şey unutmaktı ancak ben ne onu ne de ona yaptıklarımı unutmak istemiyordum. Acı çekmek istiyordum. Daha fazla acı... Çekiyordum da.
Dün arkadaşlarıma, beni bir süre daha kendimle baş başa bırakmalarını söyledim. Kesin bir dille konuşmama rağmen dün akşam yine bildirim düştü telefonuma, sinirlendim. Hepsini susturacaktım sonsuza kadar. O sırada kitap okuyordum. Hani sanatçı diyor ya:
Küçükken ne güzeldi, kaygılar o güne özeldi
En büyük derdim, kumdan kalemdiBüyüdüğümü hissediyordum Otomatik Portakalın Alex'i gibi. Ama bunu anlamam onunki kadar uzun sürmemişti. Kayıpları çoğaldıkça, erkenden büyüyebiliyor ya insan. Ben çok erken büyümüştüm. O benden de erken büyümüştü.
Ve sonra bir beste daha:
Yalnızken kitaplara sığındım.
Yalnızken hep kitaplara sığınırdım. O da öyle yapardı. Biz, birbirimize benzerdik.
Jimin'dendi mesaj. Ellerim titriyordu. Nasıl da kırılgandım ona karşı! Beter etmiştim her şeyi. Jungkook'tan sonra bir de Jimin yerine koyuyordum kendimi. Kahretsin, ölmek istiyordum! İnsanları üzmeye sebep olduğum için kendimi dövmek, kanatmak, onların geldiği hâle benzetmek ve daha çok acı çekip affedilmek istiyordum. Yüzleri aklıma geliyordu. Ağlıyorlardı, kanıyorlardı. En kötüsü; gidiyorlardı. Ölmek istiyordum düşledikçe.
Bana, ''Derslerini aksatma.'' diye mesaj atmıştı. Ne bir merhaba ne iyi akşamlar ne de nasılsın... Dümdüz bir: ''Derslerini aksatma.'' O kadar üzülmüştüm ki... Beni sevmeyi bırakacağını, hatta bıraktığını dile getiriyordu ancak mesajı atmamayı bile başaramıyordu. Konuşamıyordu benimle ya da bunu ihanet olarak görüyordu ama söylemeden, düşünmeden edemiyordu. Aklıma Jungkook geldi. Geçmişi anımsadım. Küstüğümüz, darıldığımız zamanlarda o da aynısını yapardı. Biraz daha düşündüm; ben de yapardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitter Lives ⇝ taekook ✔
Fanfiction[tamamlandı] [slight angst, mutlu son] ❝minik jungkook'un keşfettiği papatyalar, günün birinde elbet kokacaklardı.❞ • düzyazı ağırlıklı texting. hikâyeyi okuyan her çocukluğa adanmıştır ♡ #taekook 17.12.2021-18.09.2022