[1]
Çocukluk ne de kutsaldır! İnce bir gelincik çiçeğinin zarifliği ve kırılganlığında, en az onun kadar saf ve masum, onun kadar doğal ve sıradan...
Çocuk olmak ne müstesnadır! Kara düğümlere takılan ayakların yoktur, karanlıktan korkarsın, karanlık düşlerden kaçarsın, karalara basmazsın...
Büyümek ne müstehzi bir mahlukattır! Oradan oraya savurur kişinin hislerini, yaşamını, hayâllerini, düşlerini ve masum aşklarını...
Alışmak ve bağlanmak kolaylaştırır güçlüklerle boğuşmayı veya yaşamayı öylece. Zaman iyileştirmez, aksine alay eder hayatla içten içe. Bir el ne duyar diğerinin yandığını ne de işitir o işe karışınca. Karanlıklarda saklanır, yutar insancıkları. Nerede çocukluğu silen şey varsa ona kelepçeler mavi kuşları, boğar ve susturur sonsuzluğa. Kimi ahlaksızlık yapanların kuşlarını da zaman öldürmüştür işte.
Çocukluk bağlanmaktır. Çocukluk, sadakatten haberdar değilken bile en sadık kalabildiğin, sevginin iyi edip etmediğinin ayırdında bile değilken etrafına onu aşılayabildiğin en günahsız dönemindir.
İki oğlan çocuğu, zamanın prangalarına ayaklarını kaptırdığı gibi yüreğini de teslim etmişleri ancak zaman onları kararttığı gibi aydınlatmıştı da zira köşelerinde uyuklayıp büyümeyi bekleyen mavi kuşları birbirlerinin orada olduğunu her zaman bilmişti. Ruhlar kalbin aynasıydı. Görmekten güçlüydü bilhassa hissetmek.
''Jungkook, neredesin?''
Taehyung, gözlerini kırpıştırıp esnemek ile meşgul olurken aynı zamanda yarım ağız, oğlanın sesini zikretmekle de meşgul olmuştu. Arkasına dönerek yatağı yokladı fakat orada yoktu. Üzerindeki çarşafı ayaklarıyla iteleyerek, ayaklandı ve sendeleye sendeleye kapıya doğru yürürken de gözlerini ovuşturup ensesindeki saçlarıyla oynadı. Tuvalete doğru yürümek üzere koridora çıkmışken karşıdaki yatak odasının üzerinde Jungkook'un oturduğunu görmüştü. Gözlerini açarak, ''Jungkook?'' diye seslendiğinde yavaşça kapıya doğru yürümeye başladı.
Jungkook kaşları çatık vaziyette elindeki kara kutunun içine bakıyor ve zorla yutkunarak gözyaşı dökmemek adına çaba sarf ediyordu. Taehyung bu gördüğünden sonra hızla oraya ilerledi ve yere çömelerek Jungkook'un ellerinden tutup, ''Küçüğüm.'' diye fısıldadı ve gözlerini kapatarak yukarı uzanıp Jungkook'un gözlerinden öptü usulca. Jungkook'un gözlerinden birer damla taştı, bekletmeden kuruttu Taehyung onları.
''Taehyung...'' diye fısıldadı Jungkook kırılan sesiyle. Üstsüz vücuduna sardı kendi kollarını kutuyu sağına bırakarak. Taehyung da beklemeden ayaklanıp, kocaman sarıldı oğlana. Kollarını açarak Taehyung'un beline sardı kollarını yıldızı.
''Üzülme.'' diye konuştu papatyası. ''Yeterince üzüldük biz, üzülme yeniden bize geciktik sanıp. Ben buradayım, biz olduk Jungkook. Sakın üzülme güzelim.''
''Üzülüyorum ama.''
Taehyung geriye çekilip Jungkook'un çenesinden kavrayarak gözlerine bakmasını sağladığında, ''Bana bak.'' diyerek yutkundu. ''Biz hiç büyümeyeceğiz, tamam mı? Ağlama bu yüzden.''
Jungkook yataktan kalktı usulca. Taehyung'un boynuna başını gömerek beninin üzerine bir buse kondurdu, derin bir nefes çekti ciğerlerine. Taehyung ise yatağın üzerindeki kutunun içine baktı ve aklından geçen şeyle tebessüm etti; Jungkook'u omuzlarından kavrayarak, ''Bak sana ne diyeceğim!'' diye hevesle konuştu. Jungkook dudaklarını içeri kıvırmış ve titremelerine mani olmuştu elleri hâlâ Taehyung'un esmer tenine değerek yanarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bitter Lives ⇝ taekook ✔
Fanfic[tamamlandı] [slight angst, mutlu son] ❝minik jungkook'un keşfettiği papatyalar, günün birinde elbet kokacaklardı.❞ • düzyazı ağırlıklı texting. hikâyeyi okuyan her çocukluğa adanmıştır ♡ #taekook 17.12.2021-18.09.2022